Yaşadığımız bu dünyada yaşam farklılıklarından kaynaklanan problemler yaşayabiliyoruz. Bazılarımızın maddi gücünün iyi olması her dilediğimizi almaya sorun teşkil etmiyor. Çevremizde bazı tanıdığımız akrabalarımız arkadaşlarımız var ki her istediğini istediği anda alabiliyor. Öyle tanıdığımız kişiler de var ki karnını doyuracak lokması bile yok. Çocukluk yaşlarımda başladım diyebileceğim sosyal hayatım içinde birbiriyle farklılıkları olduğu gibi uç adaletsizliklere tanık oldum. Halada oluyorum. Bazen bu olaylar yaşama sevincimi arttırırken bazen de hayal kırıklığına uğratıyor beni.
Oysaki hayatın gerçeği bazılarını yoldan çıkarıp dalkavukluk etmek ya da ettirmek değil insanın insana vermiş olduğu insanca katkı payıdır. Bu katkıda paydada olmak biz insana yatırım yapanlar için çok değerli bir meziyettir adeta nimettir. Birde işin parasal yönü vardır. Bu batıl olan nesneye dünyamızda kul köle olanların sayısı baya artmıştır. Kimi alın teriyle mal sahibi mülk sahibi olur. Kimisi de başkalarının paralarını sermayeye çevirerek köşeyi döner. Kimisi de mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi felsefesiyle haramdan korkar ne uzanır nede kısalır olduğu yerde sayar durur.
Çok değerli dostlar olumsuzluklar neticesi hayat beni daha güçlü olmaya zorluyor. İnsana, doğaya, ağaca, hayvanlara yardımcı olmak onlara hizmet vermek manevi dünyamı acısıyla tatlısıyla zorlasa da yaşama gücümü perçinleştiriyor.
16 yıldır kurucusu olduğum AK-SEK Vakfında sosyal mücadelemi sürdürüyorum. Gelen talepler üzerine ihtiyaç alanlarını belirleyip bu aileleri yerinde tespit edip yardım sunmaya çalışıyoruz. Bu çalışmalar esnasında ben ve kadınlar komisyonum inanılmaz üzüntüleri yaşayan kadar olmasa da yaşananları hissedebiliyoruz. Bazen bu aileye niye daha önceden ulaşamadık diye hayıflandığımız bile oluyor.
İşte 2002 yılında AK-SEK Vakfına ihtiyaçlı bir beyefendi geldi. Adı Hasan. Hasan amcamın hayatında eşi, askerde bir oğlu birde atı vardı. Her zaman olduğu gibi Hasan amcamın evine tespite gittik. Yeni garaja yakın bir yerde oturuyordu. 2 odası vardı evinin buraya kira ödemiyordu. Odaya girdiğimizde keskin bir idrar kokusu burnumuzun kemiğini titretti. Odanın birisinde hiçbir ihtiyacını kendi başına karşılayamayan hanımefendisi eşi yatıyordu. Yatak bağımlısı. Diğer odada ise evladı gibi değer verdiği canından bile kıskandığı atı kalıyordu. O anda ne yapacağımı şaşırdım. Bu adam erkek başıyla bu yaşta nasıl bunlara bakıyor diye düşündüm.
Hasan amcamın eşi; Hasan amcamın hazırlayıp önüne koymuş olduğu sadece çay ve zeytinden oluşan kahvaltı tepsisini dağıtmış içinde ne varsa etrafa yaymıştı. Çünkü eşinin gözleri de görmüyordu. Havanın etkisiyle odalar adeta sinek yuvası gibiydi. O anda kalakaldım. Kadınlar komisyonu üyeleri yüzüme baktı bende onlara. Kelimelerin bittiği andı. Gözlerimiz doldu. Orada belli bir süre daha kaldıktan sonra ayrıldık.
Vakfımıza günün sağlamasını yapmaya gittiğimizde hala hepimiz şok içindeydik. Hasan amcamıza ertesi gün için saat vermiştik. Ve kendisi aynı saatte geldi. Kendisine ne isterse yapabileceğimizi söyledim. O da kendim için bir şey istemiyorum. Bu günlerde eşim hasta olduğu için arabayla işe çıkamadım. Eşim için yatak yorgan, çarşaf, yastık atım içinde yem parası verirseniz çok sevinirim dedi. Bizde Hasan amcamın isteklerinin tamamını gıda, giyecek, hasta bezine kadar götürdük.
Annelerimiz bu olamaz ortamı gördükten sonra ne ver ne yok verdiler. Ertesi gün yeşil kart alabilmek için müracaat ettim. Emniyet müdürlüğünde yapılması gereken bir işlem vardı. Polislerimizde bizi arabalarıyla merkeze kadar götürdüler hemen bu işimizi çözdüler. Çünkü Hasan amcam yürüyemiyordu. Aradan 2 gün geçtikten sonra Hasan amcamız geldi durumu hiç iyi değildi. 2 günde adeta çökmüştü. Kendisine ne olduğunu sordum. Kızım bana bir şey olursa eşime ve atıma kim bakar dedi. Çok üzüldüm. Birlikte vakıfta yemek yedik Kendisini uğurladım.
Aradan 3 gün geçtikten sonra ziyaretine gittik. Maalesef kötü haberle karşılaştık. Hasan amcamızı kaybetmiştik. Neden biliyor musunuz sevgili dostlar açlıktan. Çok uzun süre gerekli gıdayı alamadığı için kaybetmiştik onu. Evi tamamen dağılmıştı. Eşini Manisa ruh ve sinir hastanesine yatırmışlardı. Oğlu da askerden gelince atını satmıştı.
İşte ölüm ve doğum arasındaki hassas çizgiye Hasan amcam bir örnekti. O çok gururluydu. Asilin asili doğrunun da en doğrusu. Bu olay aklıma geldiğinde içimi her zaman bir hüzün kaplar daha önce bize ulaşabilseydi çevresindeki kişiler bize onu yönlendirebilseydi böyle olur muydu diye.
DÜRÜSTÜN EN DÜRÜSTÜ HASAN AMCAM ALLAH YERİNİ NUR ETSİN.
Hepimiz insanoğluyuz başımıza ne geleceğini bilemiyoruz. Bu vesileyle lütfen anamızı, babamızı, akrabalarımızı, çevremizdeki dostlarımızı, komşularımızı gözleyip kollayalım şayet gücümüz yetmiyorsa mutlaka yardım sunan kurum ya da kuruluşlara bildirelim geç olmadan.