Dünya edebiyat tarihinin en büyük yazarlarından olan EFSANE ŞAHSİYET MEHMET AKİF ERSOY; Çok özel ve manidar sözleriyle bir Vatan şairi, İslamiyeti en doğru şekliyle yaşayan bir Müslüman, Sporu yaşam felsefesi edinen, paraya önem vermeyen, sözünün eri. (1873-1936) Fatih medresesi Müderrislerinden Tahir Efendinin oğlu. Fatih semtinde doğmuş Mehmet Akif Ersoy. Annesi Emine Şerife hanım. Henüz dört yaşında okumaya başlar ve küçük yaşlarda şiire ilgi duyar Mehmet Akif; Kendi kendine Fransızcayı öğrenir. Mülkiyeye girdiğinde Arapça, farsça, Fransızcayı iyi bilir duruma gelir. Mülkiyede üç sene okuduktan sonra veteriner fakültesine girip birincilikle mezun olur.
1893 de Ziraat Bakanlığında görev alarak Rumeli de Anadolu da ve Arabistan da bulaşıcı hayvan hastalıklarının önlenmesi için çalışır. Üniversitede Edebiyat, Ziraat Fakültesinde kitabet dersleri verir. Meşrutiyetle birlikte gazete ve mecmualarda şiirler yazmaya başlar. Pürüzsüz bir dil ve samimi bir inanç içinde yazdığı şiirlerde daha çok dini ve sosyal konulara yer verir. Ona göre toplumları birleştirici temel bir gaye gerekiyordu. Bu da ancak din olabilirdi. Mehmet Akif deki din anlayışı o dönemde çok yaygın olan softa din anlayışından farklıydı. O her şeyi Allahtan bekleyerek tevekkül adı altında tembellik edenlere çatarak, çalışmak gerektiğini savunurdu. Bunu birçok şiirlerinde ifade etmiştir.
Şiiri toplum yararına kullanılan bir araç olarak gören Mehmet Akif in şiirleri, genellikle bir hikaye planı üzerine kurulmuş.

Küfe
Hasır
Hasta gibi kısa şiirleri yanında
Fatih Kürsüsünde
Süleymaniye Kürsüsünde gibi şiirleri çok uzundur.

Mehmet Akif Vatanımızı işgal eden düşmanları yurttan atmak için başlayan Milli Mücadeleye katılır. Yazdığı şiirler, yaptığı konuşmalar ve camilerde verdiği vaazlarla halkı Milli Mücadeleye teşvik eder. İstiklal Marşının Büyük Millet Meclisine Burdur Mebusu olarak katılır.
Mehmet Akif in Safahat isimli eseri her cildi ayrı bir kitap özelliği taşıyan 7 ciltten oluşan şiirler kitabıdır. Bunlar
- SAFAHAT
– SÜLEYMANİYE KÜRSÜSÜNDE
– HAKKIN SESLERİ
– FATİH KÜRSÜSÜNDE
– HATIRALAR
– ASIM
– GÖLGELER dir. İstiklal Marşını Kahraman Ordumuza hediye ettiği için Safahat a koymamıştır.

1925 yılında Mısır Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Profesör olarak görev alan Mehmet Akif Mısır da on bir yıl kalır. 1936 da yurda döndüğünde oldukça rahatsızdır. 27 Aralık 1936 da İstanbul da hayata gözlerini yumar. Cenazesi Beyazıt tan Edirnekapı ya kadar üniversite gençliğinin elleri üzerinde taşınır ve Edirnekapı Şehitliğinde toprağa verilir.

ÇANAKKALE SAVAŞINDA YAŞADIĞI 
İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ(12 Mart 1921) 
1921 yılında Şanlı Bayrağımızın ve Kahraman Türk Milletinin simgesi olacak milli bir marş yazılması için Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir yarışma açılmış ve kazanana para ödülü verileceği açıklanmıştı. Ülkenin her tarafından pek çok şair, duygu ve heyecanlarını anlatan mısralarla bu yarışmaya katıldığı halde, Mehmet Akifin bu yarışmaya katılmadığı görüldü. Nedeni sorulduğunda “ Milli Marş para ile yazılmaz. “ cevabını verdi. Arkadaşlarının ısrarı üzerine ve kazanırsa ödül verilmemesi şartı ile yarışmaya katıldı. Ve hepimizin yüreğinde yer eden İstiklal Marşını yazdı. Türk Milletinin zaferini yüceliğini ve Bayrağımızın kutsallığını en güzel duygularla anlatan İstiklal Marşı yarışmaya katılan 724 şiir arasından seçilerek zamanın Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından Büyük Millet Meclisinde okundu. Bütün Milletvekillerince büyük bir coşku ve heyecan içerisinde iki defa ayakta dinlenen İstiklal Marşı 21 Mart 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından MİLLİ Marş olarak kabul edildi. Ünlü bestecilerimizden Osman Zeki Üngör tarafından bestelendi.
Mehmet Akif İstiklal Marşını Türk Milletinin eseri olarak kabul ettiği için Safahata koymamış ve kahraman Ordumuza hediye etmiştir.

İSTİKLAL MARŞI AÇIKLAMASI

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden Yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak
O benimdir; o benim milletimindir ancak!

Bu kıtada Mehmet Akif Türk Milletine sesleniyor. Ümit ve güven içeren sözlerinde:
Ey Milletim Yurdumuzun düşmanlar tarafından kuşatılmış olmasına bakarak bayrağımız için endişe etme korkma. Çünkü bu topraklar üzerindeki en son ocak sönmeden, en son Türk bu uğurda canını vermeden bayrağımıza kimse el uzatamaz.
Renginin şehitlerimizin kanından alan ve şafaklarda bir alev gibi dalgalanan bayrağımız milletimin yıldızı ve bağımsızlık sembolüdür. Gökteki yıldıza el sürülemediği gibi Milletimin yıldızı olan bayrağıma da düşmanlar dokunamaz.
O Türk Milletinindir ve daima öyle kalacaktır.
****************
Çatma kurban olayım, çehreni nazlı hilal,
Kahraman ırkıma bir gül!.. Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır hakka tapan milletimin İstiklal.

Bu dörtlükte şair bayrağımıza sesleniyor: “ uğruna canımı vereyim, ne olur kaşlarını çatma hey hilal” Kaşlı güzel Bayrağım. Neden bize dargın ve azarlar gibi bakıyorsun? Seni, o nazlı, nazlı dalgalandığın göklerimizden indirmelerine izin vereceğimizi mi sandın? Kahraman Milletim hür yaşamak ve seni hür yaşatmak için çok kan döktü şu anda da dökmektedir. Sen bize kaş çatarak uğrunda yapılan bu fedakarlıkları hiçe sayarsan, dökülen kanlarımız sana helal olmaz. Doğruluk ve adalet için çalışan Allaha inanarak ona kulluk eden İstiklali uğruna canını veren Milletimin hakkı bağımsızlıktır, hürriyettir.
**************** 
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, kendimi çiğner, şaşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Mehmet Akif bu kıtada hürriyet kavramını işliyor. “Ben” kelimesi ile Türk milletini kastediyor ve:
Ben, yaratıldığı günden beri hür yaşamış bir milletim, bundan sonra da hür olarak yaşayacağım. Beni esir edeceğini düşünenler ancak aklını kaçırmış olanlardır. Onların bu çılgınca düşüncelerine şaşarım. Çünkü ben şimdiye kadar hiç esir olmadım. Hürriyetimi elimden almak isteyen olursa kükremiş bir sel gibi coşar önüme çıkan engelleri çiğner geçerim. Bu uğurda dağları parçalar, uçsuz bucaksız denizlere bile sığmam, yine taşarım.
Mehmet Akif son mısrada “yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım” sözleri ile “Ergenekon destanı”nı hatırlatıyor. Dağları parçalayarak esaret zincirini kıran ve yurtlarını düşman elinden kurtaran atalarımızın kahramanlıklarını anlatan bu destanı mutlaka okuyunuz.
****************
Garpı afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet! Dediğin tek dişi kalmış canavar!

Bu kıtada Mehmet Akif sömürgeci, saldırgan batıya çatmakta medeniyet adı altındaki saldırgan tutumunu kınamaktadır. “batı ordularının en modern silahlarla tank ve toplarla tıpkı çelikten bir duvar gibi üzerimize yürümesi bizim için önemli değildir. Türk milletinin öyle bir iman gücü şehitlik inancı vardır ki o imanlı göğüslerin her biri bir kale gibidir. Bu imanlı göğüsler karşısında en modern silahlar etkisiz kalır, hepsi yok olur parçalanır. Onların homurtuları, ulumaları da seni korkutmasın.
Medeniyet maskesi takarak etrafa saldıran, zayıfları ezen ve sömüren bir canavar, bizim imanlı göğsümüze en ufak bir korku veremez. Zaten medeniyet adı altında yapılan bu vahşiliklerden sonra onun gerçek canavar yüzü ortaya çıkmıştır. O canavarın da tek dişi kalmıştır, bize asla zarar veremez.
****************
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vaat ettiği günler hakkın…
Kim bilir belki yarın … Belki yarından da yakın.

Bu kıtada Mehmet Akif Türk milletine, onun kahraman askerlerine ümit ve kararlılık aşılıyor ve:
Arkadaş! Alçakların yurduma girmesine kesinlikle izin verme! Yurduna saldıran düşmana gövdeni siper et! Onlarla ölünceye kadar savaş! Onların utanmazca saldırılarına karşı dur! Cenab-ı hak mutlaka sana yardım edecektir. Çünkü Allah, sabreden ve korkmadan, hak yolunda savaşan müminlere zafer vereceğini Kuran-ı kerimde vaat etmiştir. Allahın bu yardımı belki yarın, belki yarından da kısa zamanda ortaya çıkacaktır ve düşman perişan edilecektir.
Nitekim Türk milletinin iman gücü ve Allahın yardımı ile kat kat fazla asker ve silah gücüne sahip düşman orduları balta ve tüfeklerle mağlup ve perişan edilmiştir.
Ey iman edenler, “taate ve belaya” sabır ile birde namazla “hak dan yardım isteyin. Şüphesiz ki Allahın yardımı sabredenlerle beraberdir. Kuran-ı Kerim El Bakara Suresi Ayet: 153
****************
Bastığın yerleri” toprak” diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun incitme, yazıktır atanı.
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı

6. kıtada kutsal vatan ve vatan toprağı ele alınmakta, Mehmet Akif gençlere üzerinde yaşadıkları toprakların değerini ve özelliğini iyi bilmeleri gerektiğini anlatmaktadır: Bastığın yerleri (toprak) deyip geçme! Geçmişini iyi öğren! Çünkü bu vatan toprakları, uğruna şehit düşenlerin kefensiz olarak gömüldükleri her karışında bir şehit kanı olan kutsal topraklardır. Sen ki; dini vatanı uğruna canını vererek, Allah katında makamların en yücesi olan şehitlik mertebesine ulaşmış bir babanın oğlusun. Vatanına gereken değeri vermez, onu atalarının koruduğu gibi korumazsan, ataların incinir, üzülür. Bu cennet vatanı her ne pahasına olursa olsun korumalı, dünyaları da alsan bu yurdun bir karış toprağını bile vermemelisin.
****************

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıkan şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

İstiklal marşının 7. kıtasında Mehmet Akif vatan sevgisini vatan toprağının özelliğini ve Türk vatanının yüceliğini şöyle anlatmaktadır. Bu cennet vatan uğruna canını vermeyecek olan kim var? İşte herkes vatanı uğruna canını vermek için bekliyor. Şimdiye kadar bu uğurda o kadar çok yiğit canını verdi ki; bir karış toprakta bir şehit yatmaktadır. Toprağı sıksan şehitlerin kanı fışkıracak kadar çok şehit verilmiştir. Allah canımı, canım kadar sevdiğim şeyleri bütün varımı yoğumu alsın; yeter ki beni bu vatanımdan ayrı ve uzak bırakmasın.
****************
Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli;
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

Kıtada Mehmet Akif din ve vatan uğruna şehit olanların ruhlarına tercüman olmak ta onların: yüce Allahım ruhumun senden dileği şudur: uğruna canımızı verdiğimiz yurdumuza düşmanlar girmesin, camilerime yabancılar el sürmesin! Bu mabetlerde okunan ezanlardaki şahadetler ki: “Eşhedü enla ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden resulullah”
Kelimeleri Türk milletinin Müslümanlığının ve bağımsızlığının ilk şartı ve temelidir. Hürriyet sembolü olan bu ezanlar yurdumun her köşesinde okunsun. Milletim kıyamete kadar hür yaşasın.
****************
O zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım;
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhi mücerret gibi yerden naaşım!
O zaman yükselerek Arşa değer, belki başım.

O zaman ( camilere düşman ayağının basmadığı, ezan seslerinin yurdun her köşesinde duyulduğu zaman) yer yüzünde bir mezar taşım varsa, sevinç ve mutluluktan mezar taşım bile coşkunlukla secdeye kapanacaktır. Milletimin hür olduğunu görmenin ve Şehitlik makamına ermenin kıvancı ile sevinç göz yaşlarım savaşta aldığım yaralardan boşanır. Cesedim, cisimsiz bir ruh gibi göklere çıkar ve o kadar yükselir ki belki başım göğün en yüksek katı olan arşa( Allahın yüce katına)ulaşır.
Allah yolunda öldürülenlere “ ölüler demeyin, zira onlar diridirler fakat siz farkında değilsiniz” Bakara suresi 155. Ayet
****************
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet.
Hakkıdır hakka tapan, milletimin istiklal.
Büyük vatan şairi Mehmet Akif İstiklal marşının son kıtasında tekrar şanlı bayrağımıza hitap etmekte ve: şanlı bayrağım! Sende artık şafaklar gibi al renginle göklerimde hür ve mesut olarak dalgalan. Sabah şafağının ardından görülen aydınlık gibi, Türk milleti de bu sıkıntılı ve karanlık günlerden sonra aydınlığa kavuşacaktır. Uğruna dökülen kanlarımızın hepsi sana helal olsun. Artık Türk milletinin yok olması dağılması diye bir şey ebediyen söz konusu olamaz. Çünkü; daima hür yaşamış olan daima tek olan Allaha inanan ve ona kulluk eden daima vatanı uğruna çalışan ve çarpışan milletimin hürriyet ve istiklal ve her zaman hakkıdır.

CUMHURİYETİ BİZE HEDİYE EDEN ÖNDERİMİZ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK KENDİLERİNİN BU HEDİYESİNİ EN MUHTEŞEM ŞEKLİYLE KALEME DÖKEN VATAN ŞAİRİMİZ MEHMET AKİF ERSOY HER NE OLURSA OLSUN BU VATAN BU MİLLET SİZİNLE VAR.