Uzun zaman oldu kalemi ele almayalı. En son 8 Mart 2019’da değerli okuyucularla paylaştığımız yazıda ;kadınlardan bahsetmiş,  farklı hayatlara değinmiş, toplumda , toplumun  bakış açısında ilerleme kat edildiğini, kadınların nesne olmaktan çıkıp özne olma yolunda ciddi adımlar kat ettiğini  belirtmiştik. 8 Mart’tan bu yana  evrende bir çok değişim oldu. Mevsimler değişti mesela. 8 Mart’ta çiçekler yeni yeni açıyor, ağacın yaprakları yeni yeşeriyordu.  Yeşeren yapraklar büyüdü, çiçekler meyveye dönüştü, meyveler olgunlaştı ve hasat edildi. Aylar sonrası bu gün  ise herkesi bir kış telaşı sardı. Salçalar, tarhanalar. Ne de olsa mevsim güze çalıyor. Daha dün kıştan çıkarken yine kışa hazırlanıyor insanlık.

Mevsimler bile değişmişken,  yorgun dünyada sabit kalan tek iz KADIN CİNAYETLERİ.  Hasta ve yorgun dünya dönmeyi sürdürüyor, ayları ardı ardına sürüklüyor. Ancak bitkin dünyanın gücü, kadın cinayetlerini engellemeye  yetmiyor. Her geçen gün eğitim seviyesinin arttığını düşünsek de , her yeni gün yeni bir kadına sığınak oluşturabilsek, her yeni doğan günde bir erkeği, kadının stres topu olmadığına ikna etsek de ne üzücüdür ki kadın cinayetleri bitmiyor. Kadın dernekleri,  barolar başta olmak üzere meslek odaları, üniversiteler ve daha bir çok oluşum ; kadın haklarının savunuculuğunu yaparken, toplumun çok büyük bir kısmı kadına şiddeti kınıyorken yine de engel olamıyoruz kadına şiddete , kadın cinayetlerine.  Sosyal medyaya her girdiğimizde, akşam yemek sonrası televizyonu her açtığımızda duyduğumuz amansız çığlıklar “ANNE LÜTFEN ÖLME!!!”, “BEN ÖLMEK İSTEMİYORUM!!!”.

Hiçbir izahı olmayan, hiçbir savunması bulunmayan, yediden yetmişe herkesin boğazını düğümleyen iki söz;  “anne lütfen ölme!!!!!”,  “ben ölmek istemiyorum!!!!!”. Bu amansız çığlıkların ardından travma yaşamak için Emine’nin yakını olmak, küçük kızı tanımak gerekmiyor. Hatta eline pankart alıp sokak sokak yürüyüp kadın haklarını haykırmak da şart değil.  Az da olsa vicdan sahibi olan , yok olan insanlığın en azından kırıntılarına  sahip olan her şahıs bu feryatlar karşısında utanmalı. Evet !!! insanlıktan, dünyadan, geçmişten, günümüzden ve ne yazık ki gelecekten utanmalı.

Siyasi düşüncesi , hayat tarzı, dini inancı her ne olursa olsun her insan bu vahim durum karşısında sarsılmalı.  İnsanın söz konusu olduğu noktada siyaset durmalı. Eleştiriler insanlığı yıkıcı değil, ayağa kaldırıcı olmalı. Çünkü her gün farklı bir kadın katlediliyor. Kimisi muhafazakar,  kimisi kural tanımayan, kimisi yüksek tahsilli, kimisi ise okuma yazma bilmiyor. Ancak katledilenlerin hepsinin bir ortak noktası var, o da KADIN OLMAK.

Yıllar öncesi çıkılan yolun zorlu olduğu biliniyordu. Kadınlara dahi kendi haklarını tanıtmak, birey olduklarını  kabullendirmek çok zor oldu. İnsanlığın ölçülerinin eğitim, görgü , yaşam standardı olmadığı ise bir kez daha Gaziantep’teki  boşanmak isteyen loğusa karısını canice bıçaklayan öğretmen koca  ile netleşti.  Vicdan, iyi niyet  ve daha bir çok meziyet  parayla satın alınamadığı gibi amfide  dinlenen derslerle de edinilemiyor.

  Bir erkeğe;  “ Ya benimsin ya kara toprağın .” deme cüretini  vermediğimiz anda, Firavunlaşmış zihniyetleri  sular altında bırakabildiğimizde KADIN CİNAYETLERİ SON BULACAK.

Evlilik kadar, anlaşamayan çiftlerin boşanmalarının da normal olduğunu topluma kabul ettirebildiğimizde KADIN CİNAYETLERİ SON BULACAK!!!

 Aldatılan kocanın tek çıkar yolunun silaha sarılıp sözde namusu temizlemek olmadığını , mahkemeye başvurarak eşinden ayrıldığında kendisi için, karşı taraf için, çocuklar için ve en önemlisi insanlık için hayırlı olacağını anladığı gün KADIN CİNAYETLERİ SON BULACAK!!!

Toplum olarak son zamanlarda çok acı şekillerde tecrübe ettiğimiz üzere ; aldatılan eş , silaha sarılıp ölüm saçtığında namusunu temizlemiş olmuyor tam aksi hasta ve yorgun dünyada iyileşmesi imkansız derin bir yara daha açıyor. Katlettiği canla bir tek vücudu ortadan kaldırmıyor, yok  olmaya yüz tutan insanlığın geride kalan üç beş kırıntısını da süpürüp atıyor.

Şiddet gören kadının olmadığı, sırf boşanmak istediği  için işkenceye maruz kalan kadının kalmadığı, namus cinayeti adı altında onlarca, yüzlerce, binlerce annenin,  evladın, kardeşin , arkadaşın katledilmediği günler ümit ederiz ki yakınlardadır.

Zaman çabuk geçiyor. Mevsimler ardı ardına değişiyor. Güze döndüğümüz günlerde  bu denli utanç verici vakıaları yaşıyor olsak da mevsimler hızla değişiyor.  Mevsimlerle birlikte hayatlar da dönüşüyor. Şimdilik tek değişmeyen KADIN CİNAYETLERİ.

Ancak yorgun dünyanın birbirinden farklı insanları ortak güzeli seçtiğinde; kadını eşya olmaktan çıkarıp şahıs olarak kabul ettiğinde  , elbette KADIN CİNAYETLERİ SON BULACAK!!!

Tüm bunlar için dev bir güç gerekiyor.  Zorlu yol da sabır  gerektiriyor.  Kadınlar olarak bizlere tanınmış olan hakların elimizden alınmaması için,  yeni cinayetlere, yeni travmalara dur demek için bizlere büyük iş düşüyor.  Bilelim ki SONU OLMAYAN ŞİDDETE,  CİNAYETLERE DUR DİYEBİLMEKTİR KADIN OLMAK!!!

Saygı ve sevgilerimle…

Av. Tuğba LALE

Manisa Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyon Üyesi