Toplumsal değerlerin bir bir yok olduğu günümüzde kişisel özgürlükler de ne yazık ki suistimal edilmekte. Medyadan yansıyan haberlere göre her gün bir çok kadın ve bir çok çocuk cinsel istismara uğramakta. Zaman zaman erkeklerin de bu suçun mağduru olduğuna şahit oluyoruz.
Türk Ceza Kanunu’nda 102 ve 105. Maddeler arasında Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar başlığı altında düzenlenmiş olan konu ; cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, reşit olmayanla cinsel ilişki ve cinsel taciz olarak maddelere ayrılmıştır.
Suçun işleniş şekline , mağdurun durumuna ve sanığın yaşına, konumuna göre verilen ceza değişmektedir. Uygulamada ne yazık ki ceza mahkemelerinin iş yükünün büyük bir kısmını cinsel suçlar oluşturmakta.
Ceza hukukumuzda geçerli olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” gereği ispatlanamayan bir tacizden dolayı sanığın hüküm alması beklenemez. Ancak medyaya yansıyan bir çok olaydan bilindiği üzere bazı dosyalarda şehir içi dolmuş kamerası bir delil olabiliyorken bazı dosyalarda ise vücuttan alınan svaplar suçun nitelendirilmesinde ve sanığın tespitinde etkili oluyor.
Niteliği gereği cinsel suçların büyük bir kısmı şikayet aranmaksızın resen soruşturma ve kovuşturma konusu olmaktadır. Ancak eşler arasındaki saldırının dava konusu olabilmesi için şikayet gerekmektedir. Ayrıca ergin kişiler arasında sarkıntılık düzeyindeki saldırı ;resen soruşturma ve kovuşturma konusu yapılamaz. Mağdur tarafından şikayet aranmaktadır.
Çocukların cinsel istismarında ise istismar vakası tespit edildiğinde şikayet aranmaksızın resen soruşturma başlatılmakta, kovuşturmaya ise çocuk ağır ceza mahkemesinde devam edilmektedir. Mağdur kendisini avukat ile temsil ettirme hakkına sahiptir. Kendisini avukat ile temsil ettirebilecek ekonomik güce sahip olmayan mağdura ise barolar tarafından vekil atanmaktadır.
Niteliği gereği son derece hassas olayların yargılamasının yapıldığı davalarda mahkeme heyeti ve taraf vekillerine büyük iş düşmektedir. Çocuklar genellikle aile yakınları yada yakın çevrelerinde bulunan şahıslar tarafından istismara uğramakta ve olayı kavramakta zorluk çekmektedirler. Bir çok davada henüz yaşadığı olayın farkında olmayan çocuklar mağdur olarak dinlenilmektedir. Psikolog eşliğinde dinlenilen çocuk için yaşadığı elim olayın ardından yabancı olduğu bir ortamda olmak ve kurtulmaya çalıştığı kabusu tekrar yaşamak , çocuğun ruhsal sağlığını derinden sarsmakta.
Tarafı olduğumuz uluslar arası antlaşmalar gereği çocuklar her türlü koruma altındadır. Çocukların; “korunmaya muhtaç çocuk” yada “suça sürüklenen çocuk” olarak yer aldığı davalar Çocuk Mahkemelerince ele alınmakta ve karara bağlanmaktadır. Duruşmalar kapalı yapılmakta ve bu şekilde çocuğun yer aldığı olayın gizliliği sağlanmaktadır.
Son zamanlarda medyadan “evlilik affı” olarak takip ettiğimiz düzenleme dağılmış aileleri toparlama amacıyla ortaya atılmış olsa da yargılaması devam eden ve bundan sonra istismara uğrayacak olan yüzlerce hatta binlerce çocuk için hayatın sonunun geldiğini ifade etmektedir.
Türk Ceza Kanunu 104. Maddesi 1. Fıkrasında hüküm altına alındığı üzere 15 yaşını bitirmiş çocukla cebir ,tehdit , hile olmaksızın ; cinsel ilişkide bulunan kişi şikayet üzerine cezalandırılır. Madde metnine göre 15 yaşını bitirmiş bir çocuk kendi rızasıyla cinsel birliktelik yaşadığında ve şikayette bulunmadığında karşı taraf için bu bir suç değildir.
Kendi rızasıyla dahi olsa 15 yaşını bitirmemiş bir çocukla cinsel birliktelik yaşayan bir şahıs ise şikayet aranmaksızın cezalandırılır.
Bahsi geçen yasa teklifi ise sayısız korunmaya muhtaç çocuğun sesinin çıkmasına engel olacak , yaşadığı olayın etkisini atlatamamış savunmasız çocukların baskı ve tehdit sonucu evliliğe zorlanmasına sebep olacaktır. Hayatın henüz başındaki bir yavru, tertemiz dünyasını elinden alan zanlı ile bir ömrü geçirmek zorunda bırakılacaktır. Tüm bu gerçeklerin dikkate alınması ve yasa teklifinin kaldırılması gerekmektedir.
Ayrıca bir çok olayda şahit olduğumuz üzere; aileler çocuklarının bir komşu, bir akraba, bir tanıdık yada yoldan geçen her hangi bir şahıs tarafından tacize uğradıklarını bilmelerine rağmen olayın ortaya çıkmasını istemeyebiliyor. Aileleri bu yola iten ise; toplum baskısı, kim ne der düşüncesi yada olay büyüdüğünde çocuğum daha çok etkilenebilir korkusudur. Ancak unutulmamalıdır ki sessiz kalındığında bu durum çocuk için çok daha büyük yıkımlara davetiye çıkaracaktır.
Hayatın kötülüklerinden habersiz, tertemiz umutları olan çocukların bu suçun mağduru ve kaybeden tarafı olmaması için en başta aileler olmak üzere tüm toplumun bilinçlenmesi gerekmektedir. Suçun meydana gelmesinin ardından ise kolluk kuvvetleri, savcılık ve devamında çocuk mahkemeleri büyük hassasiyetle ve tarafı olduğumuz uluslar arası antlaşmalara aykırı olmayan bir süreç takip etmelidir. Mahkemelerce verilecek hüküm hukuk kurallarına uygun olduğu kadar vicdanları rahatlatır nitelikte de olmalıdır.
Toplumun , yaşamın devamı olan çocuklar kuşkusuz her birimizin gözünde çok değerli. Çocukluk ise her yetişkinin ulaşmak istediği ancak ulaşılması mümkün olmayan bir gökkuşağı. Cahit Sıtkı ne kadar güzel söylemiş
Affan Dede'ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Hiçbir savunmasız bireyin , hiçbir çocuğun şiddete mağruz kalmadığı, açlık ve sefalet çekmediği, hayatlarını karartan tacizlere uğramadığı bir dünyada yaşamak dileğiyle. Horoz şekerimiz hiç bitmesin…
Av. Tuğba LALE
Manisa Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyon Üyesi