YETMİŞİNDE BİLE ZEYTİN DİKECEKSİN MESELA, ÖLMEKTEN KORKTUĞUN İÇİN DEĞİL, ÖLMEYE İNANMADIĞIN İÇİN… NAZIM HİKMET

Dededen oğla, oğuldan torunlara geçen tutkudur, aşktır zeytin sevdası bizde.

Dedemle başlayan bu sevdayı dokunmadan, koklamadan, hissetmeden anlayamaz kimse. Anlayabilmek için dinlemek gerekir her tanenin anlattığı hikayeyi. Görebilmek gerekir gövdesindeki kıvrımların nelere göğüs gerdiğini. Konuşmak gerekir yapraklarıyla, çiçekleriyle. Sormak gerekir kaç asırdır var olduğunu ve nerelerde, nelere tanık olduğunu.

Dedem 80’li yıllarda aklın, zaferin, gücün, kuvvetin sembolü zeytin ağacını örnek almıştı kendine. Zorlukları aklını kullanarak aşmış, engellere zeytin dalı uzatmış ve zafere ulaşmıştı. Sevgiyle kucakladığı gövde ona yeni filizler, dokunduğu her tane daha fazla zenginlik sunmuştu. Farkındaydı nasıl bir değerle bağ kurduğunun ve bu sevgiyi yaymak gerektiğinin. Bu sevdayı arkasından gelen çocuklarına aşılamış, onların da köklerini sağlam topraklara ekmişti. Babam’ın dedemden geçen sevdası çok büyüktü ve beni her geçen gün şaşırtmaya devam ediyordu.O kadar çok seviyordu ki eline geçen her tane ile özenle ve  teker teker ilgileniyordu. Bir yurtdışı seyahatimizde ,alışveriş merkezinde sunum yapılan dolaba bakması yeterli oldu onun için “Burada sunum yapılan zeytinler bize ait ” dedi. Şaşkınlık içersindeydik. Evet o ülkeye zeytin satışımız mevcuttu ve bu işe yıllarını,emeğini veren babam bize ait olduklarını bir bakışta anlamıştı,şaşkındık. Görevliden yardım istedik, zeytinin nerede üretildiği hakkında. Depodan ambalajı getirdi kucağında, kardeşimle bakakaldık. Doğru bizim ambalaj, bizim üretimimiz. O an anladık ki ne büyük sevgiyle işlendiğini .…

“Eski Yunan’da tanrıların başı Zeus, insanlığa en değerli armağanı veren tanrı ya da tanrıçanın yeni kurulan şehrin hükümdarı olacağını ilan eder. Bunun üzerine deniz tanrısı Poseidon, barış ve bilgelik tanrıçası Athena mücadeleye girişirler. Poseidon, üç dişli çatalını bir kayaya saplar ve insanları uzak yerlere götürecek, savaşlar kazandıracak olan “atı” yaratır. Athena ise mızrağını yere saplayarak bir “zeytin ağacına” dönüştürür. Şehir halkı bu zeytin ağacının büyük bir zenginlik ve bereketin kaynağı olduğuna karar verir ve Athena’nın onuruna şehre Atina adı verilir.”

Bu değerli ağaç için söylenen efsanelerden sadece bir tanesi bu. Geçmişi insanlık tarihi kadar eskilere dayanan bu ağaç, pek çok canlının yok olmasına neden olan Nuh tufanında bile ayakta kalarak dayanıklılığını, ölümsüzlüğünü göstermiştir insanoğluna. Gücü, direnişi, sağlamlığı, yıllara meydan okuması ilham kaynağı olmuştur efsanelerin.

 Benim efsanem de Babam oldu…

 Dünyanın meyve veren en yaşlı zeytin ağacının 2016 yaşında olduğunun tahmin edildiğinden, Türkiye’nin en yaşlı ağacının ise 1652 yaşında ve Manisa’nın Kırkağaç ilçesinde bulunduğundan kimlerin haberi vardı bilmiyorum ama onun bize bıraktıklarını çok iyi biliyorum. 

Biz babamın sevdası sayesinde minik tanelerdik, yeşerdik ve olgunlaştık. Örnek aldık zeytin ağacının gücünü, meydan okuyuşunu. Her filiz ve her dalla sevgimizi çoğalttık. Bakışları yorgun ama yüreği dimdik adam olan babam tıpkı zeytin ağacı gibi yıllara meydan okuyup, hala çalışan, üreten, meyve veren ağacımız olmuştur.  

Soframıza koyduğumuz her zeytin tanesinin ve yemeklerimizdeki her damla yağın hikayelerini anlatarak büyüttüm ben de çocuklarımı, dedemin kendi çocuklarına yaptığı gibi. Ve her taneyi o sevgiyi işleyerek sundum onlara, sadece tek bir öğün değil her öğün üstelik. Ağaçlarla konuşturdum onları; dallarına çıkarıp dertlerini dinlettim; yapraklarına dokundurdum; tomurcukların çiçeğe, çiçeğin tanelere dönüşümünü izlettim. 

Şimdi biliyorum babamın sevgisi onlarda yaşayacak, biliyorum onlar da bu zenginliği koruyacaklar ve zarar vermeyecekler ve belki de zarar verenleri zeytin dallarıyla engelleyebilecekler. Ellerinde zeytin dalı, yüreklerinde aldıkları güç ile yılmadan yürüyecekler,biliyorum çünkü ben de öyleyim…