1920 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nde Cumhuriyetçi Parti iktidardaydı. İktidar partisinin başkanı ise, politikayı çok iyi bilen Harding’ti. Petrol işleri ile biraz ilgili olanlar Cumhuriyetçi Parti’nin, seçim sıralarında masrafların hemen hemen tamamını Rockfeller’in kurduğu dev petrol tröstü Standard Oil’un karşıladığını bilirler. Standard Oil bu bakımdan Amerika’da iç ve dış siyasette büyük nüfuza sahiptir. 1920’lerde ise bu şirket, Amerika’nın iç ve dış siyasetini tamamen elinde bulunduruyor, kendi menfaatleri yönünde sevk edebiliyordu. Seçimlerde Standard Oil’un desteklediği Cumhuriyetçi Parti adayı Dr. Harding, başkan olur olmaz, ilk iş bu tröstün idarecilerinden ve tröst içinde geniş nüfuza sahip olan Mr. Hugheus’u Dışişleri Bakanlığı müsteşarlığına getirdi. Bu tayin ile Standard Oil bir fiil Amerika’nın dış siyasetinde söz sahibi oldu. O yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’ni Beyaz Saray değil, Standard Oil merkezi Empire Building’te oturanlar idare ettiğini söylemek zannederiz mübalağa değildir.

****
 
Standard Oil, başkan Harding’in yaşadığı 1923 yılına kadar ABD’de hakim ve Harding’te bu tröstün bir icra vasıtası oldu. 1. Dünya Savaşı’nda Almanya tarafından adete 1. Dünya Savaşı’na girmeye zorlanan ve meşhur Monroe doktrinini (kısaca: tarafsızlık politikası) terk eden Amerika, dünya siyasetinde etkili bir unsur, kuvvetli bir devlet olmak istiyor; fakat Standard Oil’un, kendi petrol menfaatleri yönünde yaptığı müdahaleler ile buna başarılı olamıyordu. Bu müdahaleler Amerika dış siyasetinin zayıflamasına, hedefinden uzaklaşmasına, dolayısıyla başkan Harding’in harcanmasına yol açıyordu. Bu müdahaleler Amerika seçmeni nazarında Cumhuriyetçi Parti’yi de zaafa uğratıyordu. Başkan Harding her gün biraz daha zayıflıyor ve prestijinden kaybediyordu. Nihayet öyle bir an geldi ki Harding, Standard Oil’un müdahalelerine rest çekti ve sırtını bu dev tröste çeviriverdi. Ve… İşte bu andan itibaren, Amerika başkanı Harding, kaderini bizzat kendisi tayin etmiş oldu.

****
 
Standard Oil, büyük masraflar karşılığı iktidara getirdiği bir zatın birden bire kendisinden yüz çevirmesine ve dünya petrol siyasetindeki mevkiinden uzaklaştırılmasına göz yummak niyetinde değildi. Onun için, Harding’i sıkıştırmaya başladı; fakat başkan şahsiyetini kazanmış ve bütün baskılara karşı koymuştu. Lakin, çok geç kalmıştı. Hem de öylesine geç kalmıştı, ki kaderini değiştirmek için yapabileceği herhangi bir şey kalmamıştı.

****
 
Standard Oil, Amerika’da yerleştirdiği adamlarıyla tamamen hakimdi. Başkan Harding, Standard Oil’u, dünya petrol hakimiyetine götüren yolda destekleyecek, Amerika devletinin ordusu, donanması, hava kuvvetlerini bu tröstün siyasetine yardımcı kılacak, yada kaderine razı olacaktı.

****
 
Başkan Harding, Standard Oil’dan gelen önceleri uzlaştırıcı, sonraları tehditkar teklifleri, Amerika Devleti’nin menfaatlerine aykırı bulduğu için reddetmişti. Bu vadide yapılan bütün açık ve gizli müzakereler, bütün gayretler sonuçsuz kaldı. Harding, Standard’a karşı dayatmış ve son sözünü söylemişti: Artık petrolcülere hizmet etmeyecekti.

****
 
Başkan Harding’i böyle bir direnmeye sevk eden sebepleri tamamen tespit etmek mümkün değildir. Fakat, yukarıda Standard’ın, izahını yaptığımız müdahale ve baskıları bu direnmede büyük payı olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Her ne olursa olsun Harding’in kararının ve kararını devam ettiren mücadelelerin kendisine pahalıya mal olduğu da bir gerçektir; zira, bu mücadele sonunda Harding, mağlup olmakla kalmamış, hayatını da kaybetmiştir. Başkan Harding, direnme kararını verdikten, Standard’a sırt çevirdikten sonra Amerika’nın iç ve dış siyasetinde esaslı değişiklikler yaptı.

****
 
Harding’in yeni siyaseti, İngiltere ve Avrupa devletleri ile dostane iletişimler kurmak esasına dayanıyordu. Özellikle, İngiltere ile ihtilaf yaratması muhtemel meselelerde çok dikkatli ve titiz davranıyordu. Standard Oil, başkanın yeni siyaseti karşısında, dünya petrol hakimiyetinin elden çıktığını görünce, başkana karşı gayet sert, fakat gizli bir mücadeleye karar verdi. Standard’ın açtığı bu mücadele cidden korkunçtu. Başkan’ın aleyhine başlatılan yayınlar, halk üzerinde çok geçmeden etkisini gösterdi. Harding, sanki her taraftan çember içine alınmıştı. Etrafındaki güvendiği kimseler her gün biraz daha azalıyor ve kendi tabiri ile “etrafını bir ihanet şebekesi” sarıyordu. Amerika başkanı o hale gelmişti, ki etrafında bulunan insanlardan sıkılıyor, onlardan kaçıyor, adeta inzivaya çekilmek ister gibi bir tavır takınıyordu. Her gün artan bu baskılar karşısında başkan Harding biraz daha bunalıyordu.

****
 
İş o hale geldi, ki Amerika’nın en büyük insanı, Washington’u bir süre terk etmeye ve bütün baskılardan ve etrafındaki düşman tabir ettiği insan çemberinden kurtulmak ister gibi, hatta hiç kimseye haber vermeden uzaklaşmaya, hiç olmazsa bir süre dinlenmeye karar verdi. Başkan’ın gittiği yeri hemen hiç kimse bilmiyordu; tabi birkaç yakını hariç. Bu birkaç yakınından bir tanesi şehrin önde gelen isimlerinden Daughtery’ydi. Harding’in Standard Oil’un icara vasıtalarından biri olan bu zatın bizzat tayin ettiği bir yere gittiği sonradan öğrenilmişti. Başkan Amerika’nın kuzeyine dinlenmeye gitmişti; fakat, bu gidiş onun sonu oldu. Başkan’ın yeri öğrenildikten bir iki gün sonra, Amerika’daki haber ajanslarının, gazetelerin telefonları harıl harıl çalıyor, telgraflar dünyanın en uzak memleketlerine kötü bir haber ulaştırıyordu. Bu haber Amerika’nın başkanı Harding’in ölüm haberiydi.

****
 
Başkan neden ölmüştü? Gerçi ecelin önünden hiç kimse kaçamazdı; fakat, bu zamansız ölümde normal kabul edilemezdi. Ajanslar ve gazeteler her ne kadar Harding’in ani ölümünün zehirli bir böcek ısırmasından ileri geldiğini resmi açıklamaya uyarak bildirmişse de, ölüm sırasında Standard Oil petrol tröstünün ileri gelenlerinden birisi olan Daughtery’nin bulunması birçok söylentilere yol açmıştı. Bu ithamlar karşısında ise Daughtery susmayı tercih ediyordu; fakat, bu arada sesini çıkaran ve dünya kamuoyuna duyuran birisi vardı. Bu ses, başkanın karısının sesiydi ve itham ediyordu. Hakikatten Mrs. Harding yaptığı bir basın toplantısında, resmi makamların başkanın zehirli bir böcek tarafından ısırılması sonunda öldüğünü üzüntüyle bildirmiş olmalarını şiddetle reddetmişti.

****
 
Mrs. Harding, resmi makamların bu sözlerini reddetmekle kalmamış, ortalığı velveleye veren bir itham da bulunmuştu. Bu ithama göre, kocası zehirli bir böcek tarafından ısırılıp ölmemiş, kendilerine alet olmak istemediği bir takım müesseseler tarafından zehirletilmek suretiyle öldürülmüştü. Bu iddia çok korkunçtu. Merhum başkanın karısı hangi müesseselerden bahsediyordu? Sarih olmakla beraber, Harding’in karşısının kapalı bir şekilde itham ettiği müessese, kocasına başkanlık kapılarını açan tröst, Standard Oil idi.

****
 
Fakat, ne gariptir ki, ortaya atılan bu iddiaya ve ölenin Amerika başkanı olmasına rağmen, herhangi bir tepki görülmedi. Resmi makamlar, Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığı sanki bu iddiayı duymazlıktan geldi ve hiçbir harekette bulunmadı. Bu sebeple, petrol için ölen meçhul milyonların yanına bir de başkan ilave edilmiş oldu.
 
“Bu satılar başarılı gazeteci Raif Karadağ’a ait, devamını merak eden ve petrol ile ilgili başından sonuna kadar her şeyi öğrenmek isteyen ‘Petrol Fırtınası’ kitabını okuyabilir. Raif Karadağ’ın petrol ile ilgili ve Musul ile alakalı birçok yazısı ve kitabı bulunmaktaydı. Araştırmacı gazeteci Karadağ, elinde bulunan belgeleri cumhurbaşkanı ve başbakana vermek üzere geldiği Ankara’daki bir otelde 53 yaşında hayatını kaybetti. Bu vefatın sırrı hala çözülemedi.
 
Şimdi bu yazıyı neden yazdığımı kısaca anlatmak istiyorum. Dünyamızdaki ve şuanda Türkiye’nin yanı başında yaşananlar neden kaynaklanıyor sizce? Sadece orada bulunan vatandaşların iyiliği için mi tabi ki hayır. Petrol bulunduğu 1800’lü yıllardan itibaren devam eden bu olaylar hala aynı şekilde entrikalar ile devam ediyor. Yani Churchill’in 1936 yılında İngiliz Avam Kamarası’nda dediği gibi ‘Bir damla petrol bir damla daha kandan kıymetlidir’ sözü halen sürüyor. Yazık!”