IŞİD’in, ABD’li gazeteci Steven Sotloff’un kafasını kestiği görüntüleri yayınlamasıyla, seyreden insanlar ister istemez bir ürperti ile nefret karışımı bir duygu hissediyor. Ne insani ne de dini hiçbir açıklama yapılamıyor böyle durumlarda. Anlamaya çalışıyoruz ama olmuyor. Filmi biraz geriye sarmayı öneriyorum.

Saddam Hüseyin: Diktatör. Sünni (ülkesinin yaklaşık ¼’ü Sünni). 1979-2003 arası hüküm sürüyor bu coğrafyada. İlk başta şii İran’a karşı batı tarafından destekleniyor, ta ki Kuveyt’i işgal edinceye kadar. Sayısız şiinin ölümünden sorumlu olduğu gibi Halepçe Katliamında olduğu gibi sayısız kürtünde ölümünden sorumlu. 2003’te ABD önderliğinde Irak işgal edilinceye kadar diktatörlüğü devam ediyor. 2006’da yakalanıyor ve asılıyor.

Mart 2003’te başlatılan “Irak’ı özgürleştirme operasyonu” kitle imha silahları sebebiyle başlatıldı, ama birçok kişinin itiraf ettiği gibi bulunamadı. ABD zücaciye dükkânına girmiş dana gibi her yeri kırdı döktü. 2008’de yaklaşık 5 milyon kişi göç etti, kimi ülke içinde kimi ülke dışında yaşamak zorunda kaldı. Kuzeyde Kürtler, orta ve güney Irakta Şiiler hâkim güç haline geldiler. Sünniler ise ortadan kayboldular, muhtemelen gizli bir yaşam sürmeye başladılar, yani yer altına çekildiler. Ki Saddam’ın ordusu da sünnilerden oluşuyordu. ABD aralık 2011’de Irak’tan çekildiğinde 150 bin sivilin öldüğü, 900 bin kadının dul kaldığı, sayısız sakat, sayısız yetim ve sayısız acıdan oluşan bir enkaz bıraktı. İsteyenin istediği kişiyi öldürebildiği özgür Irak. Devam eden mezhep savaşı da bonus sayıldı. Bağdat şii ve kürtlere bırakılınca Sünniler yeraltındaki yaşamlarına bir son verip örgütlü şekilde kendi coğrafyalarına döndüler. İlk olarak Suriye’de ortaya çıkmadılar sadece adlarını duyurdular. Bu arada farklı ülkelerden savaşçılarda IŞİD’e katılmaya başladı.

ABD’li gazetecinin kafasını kesen kişinin bir İngiliz vatandaşı olduğu sanılıyor, konuşmasıyla aksanıyla İngilizceye oldukça hâkim olduğu için. Elbette şiddet ortadoğuya has bir durum değil. Batı medeniyetinin de şiddet tarihi pek masum sayılmaz, aksine oldukça kanlı. Mesela sporda şiddet denince akla ilk gelen holiganizmdir. Sinemada şiddet, oyunlarda şiddet vs hep batı ürünü olan şiddet türleridir. Aslında hayatımıza daha çok nasıl şiddet hâkim oldu diye sorsak, cevap kesinlikle modern batı olacaktır. Hatta içinde şiddet barındırmayan haberler haber niteliği bile taşımaz bu kafaya göre. Batı medeniyetinin ürettiği sosyopatlar ve antisosyal kişilikler soluğu IŞİD saflarında aldılar.

Marksist bir gözle okuyacak olursak ABD sonrası Irak’ta bütün üretim araçları (petrol kuyuları, siyasi köşe başları vs) Şiilerin ve Kürtlerin eline geçti, Sünniler ezilen, dışlanan, şiddete mazur kalan kesim oldular. En sonunda patladılar.

Sonuç; rüzgâr eken fırtına biçer. IŞİD’in yapmış oldukları hiçbir şekilde mazur görülemez, ancak bir cinnet hali içinde oldukları unutulmamalıdır. Şu andaki durumları çokta normal değil ve muhtemelen misli ile şiddeti tekrar yaşamak zorunda kalacaklar. Yaptıklarını değerlendirirken yaşadıkları şiddet ortamının yarım asırdır süregelen bir durum olduğu göz ardı edilemez. Olayların çözümü ile ilgili başka bir fikirleri olduğunu da zannetmiyorum. Bu kişileri ilk önce “insanlıktan çıkarıp” sonrada “insan olun” demek çok anlamlı olmayacaktır. Yinede Müslüman olarak onlara “Sizden hayra davet eden, iyiliği emredip, kötülükten uzaklaştıran bir ümmet oluşsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” demeliyiz. ABD tarafından katledilirlerken “oh olsun” demek bize yakışmaz. Daha önce ABD’nin elini oralara attığında olanları gördük çünkü. Bir tek B-52 bombardıman uçağının 120 ton patlayıcıyı Felluce’ye boşalttığında canlı yayında izlediğimiz günleri ne çabuk unuttuk, o görüntüler havai fişek görüntüsü değildi. O sırada 10 yaşında olan Iraklı küçük çocuk bugün IŞİD oldu.