Engin Ardıç geçen hafta başında yayınladığı “Üç tarz-ı siyaset” adlı makalesinde Yusuf Akçura’nın 110 yıl önce ortaya koyduğu tespitleri Kürt meselesinin çözümü üzerine uyarladı. Açıkçası güzel bir yazıydı. Yusuf Akçura’nın yazmış olduğu makale üzerinden Ak Parti okuması da yapılabilir. “Müslümanlık, Türklük siyasetlerinden hangisi Osmanlı Devleti için daha yararlı ve kabil-i tatbiktir?” Akçura makalesini bu soru ile bitiriyor. 
Ak Parti 2011 seçimlerinden önce, sonrasına göre, yararcı bir tavır izlemiş, konuştuğu kitleye göre siyasi renge bürünmüş bir partidir. Bunun sebebi askeri vesayetin gölgesi hep üzerinde olması olarak görülebilir. Ya da medya ve iş dünyasının tepkilerini azaltmak için olabilir. Dolayısıyla siyaset tarzı olarak üç akımı da yerine göre kullanmıştır diyebiliriz. R.T. Erdoğan gibi usta bir siyasetçi bu söylemlerin hepsini birden kullanarak oy devşirebilmiştir. Her kesimden destekçi bulmuş, yine her kesimin tepkisini almıştır. Türkçülüğü Türkçülerden, İslamcılığı İslamcılardan, liberalliği liberallerden daha iyi kullanabilmiş bir liderdir.
2011 seçimlerinden sonra ise Arap baharı, Mavi Marmara ya da Hakan Fidan olayının biri mi yoksa hepsinin total etkisinden mi bilemeyiz ama R.T. Erdoğan İslamcı akıma ciddi şekilde kaymıştır. Mısır ve Suriye olayları ile ilgili tüm konuşmaları, siyasete dair tüm söylemlerini İslami argümanlarla açıklamış ve desteklemiştir. Bu yüzden kamuoyu baskısına maruz kalmış ve diktatörlük ile suçlanmıştır. Tabi bu söylemlerin içinden Osmanlıcılık sonucunu da çıkarabiliriz. Ancak 2011-2014 arasında ağırlıklı söylem İslamcılık olacaktır.
R.T. Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilmesi ve A.Davutoğlu’nun Başbakan seçilmesi üzerinden üç aylık bir süre geçti. Yeni Başbakan A. Davutoğlu her konuşmasında  “ortak tarih perspektifi” vurgusu yaparak ve satır aralarında Osmanlı geleneği referanslar kullanarak R.T. Erdoğan’dan farklı bir söylem kullanmakta. Doğal olarak birçok İslami argüman bu konuşmaların içine serpiştirilmekte ama yinede R.T. Erdoğan kadar net vurgularda bulunmuyor. Bu hafta yapılan Osmanlıca dersleri ise bu tartışmanın tuzu biberi olabilir ancak.
Sonuçta Ak Parti iktidarının için 2003-2011 arası liberal bir siyaset, 2011-2014 arası İslamcı ve Osmanlıcı karışımı “İslami Osmanlıcılık” bir siyaset, son üç aylık bir dönemde ise Osmanlıcılık ağırlıklı olmak üzere “Osmanlı İslamcılık” siyaseti güttüğünü söyleyebiliriz. Yusuf Akçura’nın sorduğu gibi “hangisi daha yararlı ve kabil-i tatbiktir?” tartışılabilir elbette. Benim gönlüm İslamcılıktan yana olsa bile bu melez siyasetin toplumun takdirini kazandığı ortada.
Birde olayın diğer partiler boyutu var, CHP ulusalcılık ve Kemalizm’i harmanlayarak, MHP ise milliyetçilik ve Türkçülüğü harmanlayarak bir siyaset gütmeye çalışıyor. Bu partilerin toplumsal tabanları olmakla birlikte bir kitle hareketine dönüşmeyi becerememesi sadece ideolojik bir durum değil. Parti içi çekişmeler, lider kişinin ideal halindeki eksiklikler ve toplumsal olaylara bakış açısındaki halka eğreti siyasetler de etkili oluyor. HDP ise sadece etnik kimlik üzerinden seslendirildiği için karşılık bulması oldukça zor.
Halkımız nezdinde İslamcılık ve Osmanlıcılık her zaman taraftar bulacaktır. Tarihi olarak övünç duyulan bir Osmanlı, aidiyet olarak kişilerin kendini ifade ettiği bir İslam ne olursa olsun inkâr edilemez gerçeklerimizdir. Osmanlıcılık bir gerileme olarak görülse bile Osmanlı İmparatorluğu hala bir mit olarak öykünmelerimize hakimdir.