1923’ten 2014’e kadar her şeye rağmen Cumhuriyet’imizin 91. yıldönümünü engin bir heyecan ve sonsuz bir coşku ile kutlamaktayız. Bu vesile ile tüm vatandaşlarımızın Cumhuriyet Bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.

Bilindiği gibi Osmanlı Devleti Mutlakıyetle yönetilen bir devletti. Babadan oğula geçen bu padişahlık sistemi ve özellikle güçlü padişahların peş
peşe gelmesi ile 1700’lü yıllara kadar çok güzel işlemişti. Ancak 1800’lü yıllara gelindiğinde artık bu sistemin değişmesi gerektiği ortaya çıktı. Bunun için önce meşrutiyet ilan edilecek, ancak bu da Osmanlı Devleti’ni kurtarmaya yetmeyecekti. Sonunda Balkan Savaşları ve girilen Birinci Dünya Savaşı Osmanlı Devleti için âdete sonun başlangıcı olacaktı.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkler için iki seçenek kalmıştı. Ya başka bir devletin sömürgesi olarak kalmak ya da Egemenliğin Millete ait olduğu yeni bir devlet kurmaktı. Türk Milleti Mustafa Kemal’in önderliğinde ikinci yolu seçecekti.

Osmanlı Devleti’nin küllerinden yepyeni bir devlet doğuyordu.

Gerçekten de daha 23 Nisan 1920’den beri yeni Türkiye devletini idare eden TBMM hükümeti, milli egemenlik esasına dayanıyordu. Devletin şekli gerçekte Cumhuriyetti. Ancak bağımsızlık mücadelesinin yürütüldüğü bir sırada bu adın açıkça belirtilmesi doğru olmazdı.

TBMM hükümeti, Mustafa Kemal’in önderliğinde yürüttüğü İstiklal Harbi’ni kazanacak ve daha sonrada 1 Kasım 1922 tarihinde Osmanlı Devleti’ni tarihin sayfalarına göndererek, saltanatı kaldıracaktı.

TBMM’nin imzaladığı Lozan Antlaşması Türklerin bağımsızlıktan taviz vermeyeceğinin adeta vesikasıdır. Bu antlaşma ile Türkiye tam bağımsız bir devlet için gerekli olan her şeyi sağlayacaktı.

Artık yapılacak iş bu yeni devletin adını koymaktı.

Ve tarihler Ekim 1923’ü gösterdiğinde artık devletin bir adının konmasının gerekliği ortaya çıktı. Çünkü saltanat kaldırılınca devletin yapması gereken bütün görevleri TBMM hükümeti yapıyordu. Bu sebeple de devletin adının olmaması özellikle resmi yazışmalarda sorun oluyordu.

Yine bu sıralarda bir hükümet bunalımının yaşanmasından yararlanan Mustafa Kemal 28 Ekim akşamı yakın arkadaşları ile yaptığı toplantıda “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” diyecekti. 29 Ekim 1923 tarihinde de “Türkiye Devleti’nin Hükümet şekli cumhuriyettir .” hükmünün de yer aldığı kanun tasarısı kabul edilerek “Yaşasın Cumhuriyet!” sesleri arasında cumhuriyet ilan edildi. Yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini de devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal oy birliği ile cumhurbaşkanı seçildi. O yaptığı konuşmayı; “Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır.” diyerek tamamladı.

Cumhuriyet’in büyük bir coşku ile ilanı ile yeni Türk Devleti’nin adı konuldu. Böylece devlet rejiminin nasıl olacağı hakkındaki tartışmalar son buldu ve devlet başkanlığı konusu da kesin olarak çözüme kavuştu. Bundan sonra millete değer veren , milleti devletin yönetiminde söz sahibi yapan cumhuriyet rejimini sonsuza kadar yaşatmak hepimizin en önemli vatandaşlık görevidir.

Burada sözü cumhuriyetimiz kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bırakmak istiyorum: Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilatıdır ki onun adı Cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir.

Nice zorluklarla kurulan bu cumhuriyetimizin değerini iyi anlamalı ve onu korumayı kendimize bir görev bilmeliyiz. Bu duygularla milli mücadelede emeği geçen bu topraklara kanını döken, bu topraklar için canını veren şehitlerimizi rahmet ve gıpta ile anıyorum.

Ercan YAŞAR