Bundan bir süre önce Eğitim Bir-Sen ilçe temsilcisi Rıza Bahar’ın bir basın açıklaması sebebiyle Türk Eğitim-Sen İlçe yönetim kurulu üyesi Dilek Cangür’ü cumhuriyet savcılığına şikayet etmişti.

Şikayet konusunu karara bağlayan savcılık konunun sendikal kapsamda değerlendirilmesine ve kovuşturmaya gerek olmadığına karar verdi. Konu ile ilgili basın açıklaması düzenleyen Türk Eğitim-Sen İlçe yönetim kurulu üyesi Dilek Cangür, “ 5 aralık 2012 günü okula gittiğimde arkadaşlarım Eğitim-Birsen’li, Eğitim- Sen’li, Türk Eğitim-Sen’li, Eğitim- İş ‘li , hepsi benim arkadaşlarım…Etrafımı çevirdiler.”Yanındayız. Eğitim Bir-Sen temsilcisi Rıza Bey ayıp etmiş. Bir öğretmene, sendikacıya yakışmaz.” Dediler.

Ben başta bir şey anlamadım çünkü daha Akhisar haberlerine bakmamıştım. Başta şaşırdım ve üzüldüm. Sonra, arkadaşlarımın –hangi sendikadan olursa olsun- desteği, yanımda olduklarını belirtmeleri beni çok mutlu etti. Derler ya “Her şerde bir hayır vardır.” Günlerce telefonum susmadı. Rıza Bey’i ayıpladıklarını, bana destek verdiklerini söylediler. Benim içim rahat. Çünkü ben sonuçta sendika yönetiminin, sendika adına bana verdiği bir görevi yerine getirdim.

Akhisardaki Türk Eğitim Sen üyeleri ve sendika adına basın açılması yaptım. Rıza Bey sanırım işine gelmediği için basın açıklamasının altındaki “ Akhisar Türk Eğitim Sen ilçe temsilciliği” yazısını görmek istememiş.

Komu oyunu yanıltarak Dilek Cangür adına konuşulmuş gibi bildirmiştir. Yanlış ve eksik haber yapılmasına sebep olmuştur.

Kendisi de bir sendika yönetici olduğundan dolayı iyi bilir ki; yönetimdekiler kendi adlarına değil sendika temsilciliği ve üyeleri adlarına konuşurlar. Kimsenin kendi adına konuşma gibi bir lüksü yoktur. BU metni yönetimdeki herhangi bir arkadaşımız da okuyabilirdi. O gün ben müsaittim ve ben okudum.

Biz ilçe temsilciliği olarak basın açıklamamızda ; Akhisar Eğitim Bir Sen’in 24 Kasım öğretmenler gününü kutlamamasının doğru bir karar olmadığını, 24 kasım öğretmenler gününün amacının başka olduğunu protesto malzemesi yapılamayacağını anlatmak istedik ve eleştirilerde bulunduk. Bizim bu basın açıklamasında herhangi bir zümreye ya da kesime, sendikaya hakaret etme, düşmanlık, hedef gösterme, ayrımcılık, sendika şahsiyetine hakaret ya da iftira atmak gibi bir amacımız yoktur. Ayrıca halkı ayrımcılığa yönlendirmek, sendika üyelerini aşağılamak, halkı kin ve düşmanlığa itmek gibi bir amacımız da yoktur.

Bu açıklamalar sendika ve sendikacılığın gereği olarak yapılmış bir açıklamadır. Sadece eleştiri anlamında söylenmiş sözlerdir. Kendisinin zaman zaman buna benzer açıklamalarda bulunmalarına rağmen bizler sendikacılık gereği olduğunu düşünerek anlayışla, hoşgörüyle karşılamamıza rağmen; aynı anlayış ve hoşgörüyü kendilerinden görememenin şaşkınlığı içindeyiz.Eğitim Bir Sen temsilcisi Rıza Bahar, yememiş, içmemiş ve büyük bir şevkle, sanki uzun zamandır beklediği bir fırsat eline geçmişçesine – sendika başkanımızın ameliyatını da fırsat bilerek – koşa koşa sendika üyesi bazı arkadaşlarının “yapma, ayıptır” demelerine rağmen cumhuriyet savcılığına gidip – neyi amaçladığını anlayamadığımız bir tarzda – Akhisar Türk Eğitim Sen ilçe yönetimindeki tek bayan üyeyi, düşmanca şikayet etmiştir.

Bende ertesi gün Akhisar emniyetine giderek ifademi – savunmamı- verdim. Verirken de kendi adıma değil; sendikacılık ve öğretmenlik mesleği adına utandım. Çünkü biz sendikacılar ve öğretmenler; halkın gözünde birbirleriyle uğraşan, birbirlerine tahammülü olmayan, kendilerine faydası olmayan insanlar olarak görülmek, öyle anılmak istemiyordum. Bu sendikacılığa yapılan bir zarardır.
Özellikle sendika yönetiminde bir bayan öğretmenin olması, bence bütün sendikaların gururu olmalı iken, bu çekememezlik, kötü niyet nedir? Anlam veremedim. O zaman bizler eğitim öğretim işlerini, öğretmenlerin sorunlarını ve benzeri bırakalım, gündemde kalabilmek için birbirimizle uğraşalım. Sen bana bunu dedin, ben sana şunu dedim. Eğitim Bir Sen ilçe temsilcisi Rıza Bahar bir basın açıklamasında “Kurulduğumuz günden beri temel hak ve özgürlüklerin tam anlamıyla sağlanması için bir çok etkinlik düzenledik. 10 Aralık dünya insan hakları günü basın açıklamaları yaptık.” Demiştir. “Anayasa referandumunda kadınlara pozitif ayrıcalık hakkını onaylayan milletimiz bilsin ki; kamuda kadınlar kategorize edilmekte ve kadınlar arası ayrımcılık uygulanmaktadır. Ülkenin hür ve eşit bütün yurttaşları, aynı hakları kullanamamakta, kadınlara psikolojik şiddet uygulandığını “ belirtiyor.

Peki Rıza Bey; kurulduğunuz günden beri temel hak ve özgürlüklerin tam anlamıyla sağlanması, vicdan hürriyetinin en geniş şekilde yaşanabilmesi için çalıştığınızı belirtiyorsunuz da; benim bir sendikal hak olan görüş bildirme, vicdanının sesini duyurma özgürlüğüne neden tepki gösterdiniz?

Anayasa referandumunda kadınlara pozitif ayrımcılık hakkını onaylayan milletimiz bilsin ki; diyorsunuz. Sayın Bahar, milletimiz bu ayrıcalık hakkını çok iyi biliyor, ama siz bilmiyorsunuz. Kadınların özgürce düşüncelerini belirtmesine, kadın tarafından eleştirilmeye dahi tahammülünüz yok, ne yazık ki!“Ülkenin hür ve eşit bütün vatandaşları aynı hakları kullanamamakta.” Diyorsunuz. çok uzağa gitmeye gerek yok; Bunları sizler yapıyorsunuz.Ben bir bayan olarak, hür ve eşitsem en doğal olan sendikal hakkımı kullanabilmeliyim. Bundan neden rahatsız oluyorsunuz? “BU NE ŞİDDET BU CELAL ?(!)” Kadınlara karşı bu şiddet, tahammülsüzlük nedir ?

Şikayet dilekçesinde sayın Bahar’ın gözü o kadar dönmüş ki; bir meslektaşının sırf sendikal mücadele için düşüncesini açıkladığı için 3 yıla kadar hapis ile cezalandırılmasını istemiştir. Bir bayanı hapse göndermeyi bu kadar mı istiyorsunuz sayın Bahar ? Eğitim Bir Sen’in bir çok bayan üyesi beni ve başkanımızı arayarak sizin adınıza özür diledi. Siz kimi temsil ediyorsunuz? Bu ne hoşgörüsüzlük ? (!) Diğer sendika temsilcisi arkadaşlar “Bizler Eğitim Bir Sen’i sizden daha çok eleştirdik. Çok şeyler söyledik. Bizleri savcılığa şikayet etmediler. Siz bayan olduğunuz için şikayet ettiler herhalde.” Dediler. Böylece sendika olarak bayanlara bakış açınızı da ortaya koymuş oldunuz. Sözün kısası; bir sendika başkanının bir bayan öğretmene, bir eğitimciye, özellikle sendika yönetiminde; ülkenin eğitim- öğretim ve öğretmen sorunlarını çözmeye adamış, gönüllü ,karşılıksız, bütün zorluklara rağmen çalışan bir bayan sendikacıya yapılmasını NEFRETLE KINIYORUM ve çok ZAVALLICA buluyorum.

Sayın Cumhuriyet Savcısı ve yüksek adaletimiz de bizim gibi düşünmüş olacak ki; sayın Bahar’ın şikayet dilekçesine; “Bildiri içeriği incelendiğinde, konu bu bildiride yer alan ibarelerin eleştiri sınırını aşmayan, onur kırıcı ve küçük düşürücü değer yargıları olmadığı, olay ile olayın anlatılışı arasında hukuki bağ bulunduğu, bu haliyle, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığını tüm soruşturma sonucundan anlaşılmakta olup KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA “diyerek cevap vermiştir.

Türk Eğitim Sen, kadınların çalışma hayatından etkin olmalarını, hak arama mücadelesinde bilinçlenmelerini, sendikal harekete katkı sağlamalarını desteklemektedir. (Buradan Ankara’daki başkanıma da teşekkür ediyorum. Bu süreçte beni yalnız bırakmadılar.)Çok değerli bayan arkadaşlarım, ben bu platformda sizleri temsil ediyorum. Sizleri, çalışma hayatında olduğu gibi sendikal mücadelede de etkin olmaya davet ediyorum. Sayın arkadaşlarım;

Sendikal hareketlerin kadın bakış açısı ve hassasiyeti ile daha güçleneceği, daha etkin ve daha sosyal hale geleceği aşikardır. Sendika üyesi olmayan, eğitim çalışanlarına Türk Eğitim Sen’de buluşma çağırısında bulunuyorum.Türk kültüründe asla olmayan kadına karşı şiddetin, ortadan kalkmasını canı gönülden istemekteyiz.

Maalesef bazı çevreler tarafından sendikalı kadın yönetici sayısının artması istenmemekte, kadınların sendika yönetimindeki ağırlığından rahatsız olunmaktadır.

Bu vesileyle 8 Mart DÜNYA KADINLAR GÜNÜnüzü kutluyorum. Şu sözlerle konuşmamı bitirmek istiyorum:

Bir kadın gittiğinde,Ne çok kişi gider aslında.Bir ağır işçi, bir temizlikçiBir bakıcı, bir hemşireBir bahçıvan, bir muhasebeciBir dost, bir arkadaş, bir sevgiliNe çok kişi yok olur birden

Peygamberimiz Hz. Muhammed ne güzel demiş: ”Dilleriyle insanları kıranları, ibadetleri temizleyemez.”

Birbirimize tahammüllü olalım, birbirimizi kucaklayalım, şiddetten uzak, saygı ve sevgiyle kalın. Teşekkür ederim…. Dedi.”

Dilek Cangür’ün açıklamasının ardından Türk Eğitim-Sen Manisa Şube yönetim kurulu üyesi Kudret Aktaş 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile ilgili şunları kaydetti: “Dünyada kadınlar günü kutlanırken, tüm kadınların toplumda hak ettiği, layık olduğu yere gelmesi temennisini taşımaktayız. Bu tür özel günler, toplumların kanayan yarası haline gelmiş olan sorunların gündeme gelmesi, tartışılması açısından önemlidir. Bugün dünyada ve ülkemizde kadınlar birçok açıdan sorunlar yaşamaktadır. Dünyada birçok kadın türlü geleneksel nedenlerle cezalandırılırken, ülkemizde ise dışlanmışlık, eğitimsizlik ve istismarlarla karşı karşıya olan kadınların sorunları büyüktür.

Mustafa Kemal Atatürk; kadınları toplum içinde birer birey haline getirecek hukuki düzenlemeleri Avrupa’daki ve dünyadaki pek çok çağdaş ülkeden önce ülkemizde gerçekleştirmiştir. Yani kadınlarımızın toplumsal hayata katılmalarının, iş hayatına atılmalarının, erkeklerle aynı haklara sahip olmalarının önünde hukuki hiçbir engel bulunmamaktadır.

Kadınlarımız, Kurtuluş Savaşı’nda erkeklerle omuz omuza çarpışmıştır. Bu millet Nene Hatunları, Kara Fatmaları, Sabiha Gökçenleri, Halide Edipleri yetiştirmiş bir millettir. Türk toplumu kadını hiçbir zaman geri plana itmemiş, onları ailenin de toplumsal hayatın da odak noktasına yerleştirmiştir.
Bugün millet olarak bir travma yaşamaktayız. Bu travmanın ana sebeplerinden birisi de kadının toplumdaki işlevini kaybetmeye başlaması, kadının bir ana; aileyi ve milleti ayakta tutan, birleştiren unsuru olduğunun unutulmasındandır.

Bugün dizilerde, reklamlarda kadını istismar eden, cinselliği kullanarak rant elde eden, bunu da çağdaşlık ve özgürlük olarak toplumumuza kabul ettirme gayretinde olan bir zihniyetle, Türk kadını çağdaşlık yolunda daha fazla yol kat edemez. Anne olmak her halde yapılacak işlerin en kutsalı, en şereflisidir. Peygamber Efendimiz (sav) “Cennet anaların ayağı altındadır.” Hadisi ile dinimizin de kadına ve anneye verdiği önemi ortaya koymuştur.Gittikçe olumsuzlaşan ekonomik şartlar altında çalışan, evlat yetiştiren, yozlaşan kültürel şartlar karşısında vakarını bozmayan, Amine Hatunlardan, Nene Hatunlardan devraldığı iffet bayrağını dalgalandıran, çocuklarına helalden ve doğrudan başka bir şey öğretmeyen, Türk Milletinin temel direği anneler, Bu vatan için çalışan, üreten ve savaşan bütün evlatların anneleri, Kanlarıyla bayrakları bayrak yapan, mezar taşlarıyla bu vatana Türk mührünü vuranların anaları,

Bugün, saygı görmeyi, temsil edilmeyi, omuzlarda taşınmayı kuşkusuz dünyadaki her kadından daha çok hak ediyorlar.

Tüm kadınlarımızın kadınlar günü kutlu olsun.”


8 Mart Dünya Emekçi kadınlar günü açıklamasının ardından ise Akhisar Türk Eğitim Sen İlçe Başkanı Ercan Yaşar öğretmenlerin emeklilikte yaşadığı sıkıntıları dile getirdi. “Emeklilikte Sefalet Ücretine Mahkum Olmak İstemiyoruz” diyen Yaşar “Memurlarımız, öğretmenlerimiz emeklilik hayatlarında çok düşük maaşlarla yaşamaya mahkum edilmektedir. Bugün bu ülkede, 20 yıl çalıştıktan sonra aylık 1.297 TL emekli maaşı ile geçinmeye çalışan emekli öğretmenlerimiz vardır. Bu ayıp, bu ülkeye yeter de artar! Bundan dolayı, ek ders ücretleri de dahil olmak üzere bütün ek ödemelerin emekliliğe dahil edilmesi talebiyle bir dilekçe kampanyası başlatacağız. Bu kampanyaya istisnasız bütün kamu çalışanlarının iştirak etmesi, destek olması şarttır. Bu, hepimizin meselesidir. Bakın, bugün 35 yıl çalışmış bir memur 55.000 TL emekli ikramiyesi ve aylık 1.700 TL civarında emekli maaşı almaktadır. Fakat aynı şekilde, 35 yıl çalışmış kamu işçisi ise 104.000 TL emekli ikramiyesi ve aylık 2.700 TL civarında emekli maaşı almaktadır. Aradaki farkı görüyor musunuz? Kesinlikle işçi kardeşlerimizin aldığı ücrete yüksek demiyoruz. Maksadımız, memurlarımızı neye muhtaç bıraktığımızdır. Yıllarca devlete hizmet eden memurlarını emekliliğinde sefalet ücretlerine mahkum edilen bir ülkenin iyi yönetildiği iddiası koskoca bir yalan ve utanç durumudur. Ayrıca Hükümet temsilcilerinin, sosyal güvenliğe harcanan paranın ekonomide kara delik oluşturduğu iddiası da doğru değildir.

Bakın gelişmiş ülkelerde, milli gelirden sosyal güvenliğe ayrılan pay %7-10 arasında iken, ülkemizde bu oran %2,5 civarındadır. Yani kara deliklerin nedeni sosyal güvenlik harcamaları değil, ekonomi yönetimindeki beceriksizliklerdir. Bu durumun sorumlusu da memur olmadığı halde faturası hep çalışanlara çıkarılmaktadır. Bu arada Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen, olarak yaşanan bu adaletsizliğe “dur” demek için Türkiye genelinde bir dilekçe kampanyası başlattık. 15 Nisan 2013’e kadar sürecek olan kampanya dâhilinde tüm kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan kamu görevlileri, emeklilikte yaşanan aksaklıkları ve adaletsizlikleri içeren dilekçeleri imzalayarak sorunun çözülmesini isteyecekler. Yurt genelinde toplanacak dilekçeler, 16 Nisan’da tüm Türkiye’de eş zamanlı yapılacak basın açıklamalarının ardından Başbakanlık’a gönderilecek.” Dedi.

Basın açıklamalarının ardından İlçe yönetiminde bulunan bayan öğretmenlere 8 Mart Dünya kadınlar günü nedeni ile karanfil takdim edildi.