Akhisar Türk Eğitim Sen Milli Eğitim Bakanlığındaki haksızlıkların olduğu gerekçesiyle, 24 Eylül Çarşamba günü (bugün) iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. Sendika üyeleri Tahir Ün Caddesi üzerinde bir basın açıklaması düzenledi. Basın açıklamasını Akhisar Türk Eğitim Sen başkanı Cihan Küçükaydın okudu.

Küçükaydın; “Bugün, milli eğitimdeki haksızlıklara, hukuk tanımazlığa, adam kayırmalara karşı isyanın doruğa çıktığı gündür.

            Bugün, Hz. Ömer adaletini elinin tersiyle itenlere, milli eğitimde ayrımcılık kokan uygulamalara, yılların emeğiyle elde edilmiş makamların yandaşlara, torpillilere, sırtı kalın olanlara peşkeş çekilmesine“dur” denildiği gündür.

            Bugün tüm Türkiye genelinde sendikacılığın evrensel asgari standartlarını karakterinde taşıyan bütün sendikaların da desteğiyle iş bırakıyoruz. Okullarımızda bugün ziller çalmıyor, eğitim çalışanları işbaşı yapmıyor.
            Bugün yandaş yönetici atamalarına hayır demek için,
            Sendikamızın nöbet ücretleri ile ilgili 6 saat ek ders talebinin yerine getirilmesi için,

            Eğitim çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları için,
            İlk defa alamadığımız enflasyon farkı için,
            Üniversite çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları için,
            4/C’lilerin kadroya alınması için,
            Taşeronlaşmaya karşı durmak için,
            Akademik zam sözünün yerine getirilmesi için,
            Özel okulları teşvik edip, imkânsızlıklarla cebelleşen devlet okullarına üvey evlat muamelesi yapıldığı için,

            Öğretmenlerin ve diğer eğitim çalışanlarının kaybettiği itibarları için,
            Daha demokratik üniversite için alanlardayız!
            Değerli Akhisar halkı .Bilindiği gibi okullarda yöneticiler birer birer tasfiye ediliyor. Bilgisi, birikimi, ödülleri ve başarıları ile adından söz ettiren, okulu TEOG’ ta, üniversite sınavlarında başarılı olan, öğrenciler, öğretmenler ve veliler tarafından takdirle karşılanan, canını dişine katarak okulunu zirveye taşıyan okul müdürleri, sırf siyasi iktidarın kapı kulu olmadıkları için, sırf MEB yetkilileri istemediği için görevlerine son verildi. Onların yerine masa başı ilişkileri, akrabalık, dostluk, yandaş sendika, siyaset ilişkileri güçlü olanlar görevlendiriliyor.Vefat edenlere, belediye başkan yardımcısına, müdürlükten ayrılıp öğretmenliğe geçenlere, emekli olanlara, kurum değiştirenlere 75 ve üzerinde puan vermişler. Hatta geçici ilçe milli eğitim müdürleri kendilerine 95-100 puan vermiş!

            Şu anda 8 bin okul müdürü adeta idam edilmiştir. Okul müdürlerini idam edenler hakkında suç duyurusunda bulunduk. Valiliklere idari soruşturmalar açılması için dilekçeler verdik. Hatta bu tetikçilerle ilgili Milli Eğitim Bakanlığı da soruşturma başlatıyor. Bakalım bu soruşturmalardan ne sonuç çıkacak? Şayet soruşturmalarda şaibeler tespit edersek, soruşturmayı yapanların da yakasına yapışacağız!

            Milli Eğitim’de her alanda yaşanan kadrolaşmadan şube müdürleri de nasibini almıştır.Mülakatla şube müdürü yapılan iktidara bağımlı kişiler, kariyer, emek, alın teri, liyakat göz ardı edilmiştir. Konu, yargıya taşınmış ve başarı sıralamasının tek başına sözlü sınav sonuçlarına göre oluşturulması hukuka aykırı bulunarak, söz konusu yönetmeliğin yürütmesi durdurulmuştur.  Ancak MEB hukuksuzluklarına devam ederek, sözlü sınava dayalı şube müdürlüğü atamalarını iptal etmemiştir. 

            Çok açık söylüyoruz  ki; MEB’in bu ötekileştiren anlayışını kökünden reddediyoruz. MEB kimilerine ana baba şefkatiyle yaklaşırken, onları sıcak kolları arasında semirtirken; kendisinden olmayanları ayrık otu olarak görerek, onlara zulüm etmesi;okul müdürlerinin görevden alınmasını protesto eden sendikalar için “Bu sıfat ile okullarda bulunuyorlarsa demek ki bakanlığımız arkadaşlarımızı sistemden ayıklayarak doğru bir şey yapmış” diyebilen yöneticilerin MEB’de iş başında olması eğitim tarihimiz için bir utançtır. 

             Değerli Basın Mensupları ,Değerli eğitim çalışanları;
            Milli Eğitim’de yaşanan sorunlar sadece kadrolaşmayla ilgili değildir. Eğitim çalışanları angarya görevlerle mağdur edilmektedir. Şöyle ki; öğretmenlerin nöbet hizmeti bulunmaktadır. Ancak asıl işi eğitim hizmeti olan öğretmenler, sorumluluğu çok geniş olan nöbet hizmetinin karşılığı olarak ek bir ücret ya da izin alamamaktadır.

            Öğretmenlerin, akademisyenlerin ve diğer tüm eğitim çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları da giderek zafiyete uğramaktadır. Oysa bir toplumun ancak ve ancak eğitim ile kalkınabileceği göz önüne alındığında; öğretmenlerin, akademisyenlerin, eğitim çalışanlarının, üniversite çalışanlarının ekonomik ve sosyal haklarını dünya ülkeleri seviyesine çıkarmak, onların insanca ücretlerle yaşamasını sağlamak bu ülkeyi yönetenlerin en asli görevlerinden biridir.

            Bildiğiniz gibi 2013 yılında yapılan skandal olarak nitelendirdiğimiz bir toplu sözleşme dönemi geçirdik.         Çalışanlar, 2014 yılında enflasyon farkı alamadıkları gibi, aile ve çocuk yardımlarına artış yapılmamış, ek ders ücretleri yerinde saymıştır. Kısacası 2014 ve 2015 yılları tüm kamu çalışanları için kayıp yıllar olacaktır.

            Eğitim çalışanlarına  ve diğer memurlara küçük artışları bile çok gören, enflasyon zammı yapmaktan kaçan, eğitim-öğretime hazırlık ödeneğinin tüm eğitim çalışanlarına verilmesi talebimizi elinin tersiyle iten, akademisyenlere zam sözü verilmesine rağmen; aylardır bu sözün gereğini yerine getirmeyenlerin sıra hâkim ve savcılara gelince sırf oy devşirmek için kesenin ağzını açması asgari ücretten daha yüksek 1150 tl lik bir artış yapma sözü vermesi hangi ahlaki yönetim anlayışına sığar?

Bir yılda  limonun fiyatı yüzde 112, sivri biberin fiyatı yüzde 94, pirincin fiyatı yüzde 50 artmasına, bir yıl içinde mutfak masraflarında yüzde 28 artış olmasına, dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddinin 4 bin 38 TL’ye yükselmesine rağmen göreve yeni başlayan öğretmene 2 bin 148 TL, en yüksek derecedeki bir öğretmene 2 bin 497 TL, hizmetliye 1750 TL, akademisyene 2400 TL ile yaşa deniliyorsa; çalışanlar enflasyon farkından dahi mahrum ediliyorlarsa; bunun insanlıkla, ahlakla, vicdanla, sosyal devlet olmakla hiçbir ilgisi olmaz.
Eğitim çalışanları toplumda giderek itibar kaybetmektedir. Özellikle öğrencilerin kendilerine rol model aldığı öğretmenlerimiz, artık Bakanlığın yanlış politikalarından dolayı değersizleştirilmekte ve etkisizleştirilmektedir. Öğretmeni cezalandıran, öğrenci üzerindeki etkisini azaltan, öğretmenleri yoksullaştıran, onların özlük haklarını tırpanlayan uygulamalar toplumdaki saygınlıklarının azalmasına neden olmuştur.

           Başbakan Sayın  DAVUTOĞLU’nun  ve Çalışma bakanı sayın Faruk ÇELİK’İN Üniversite çalışanı akademisyenlerimize verdikleri sözlerinde durup, durmayacağını zaman içinde göreceğiz. 

Öte yandan 4/C statüsünde modern kölelik yaygınlaştırılmıştır. Bu uygulama çalışma hayatının en rezil uygulamasıdır. Özelleştirme mağduru olan çalışanların, işten çıkarılmalarının ardından önlerine konulan seçenek, ya işsizlik ya da karın tokluğuna, güvencesiz bir şekilde çalıştırılmak olmuştur. Ölümü görünce sıtmaya razı olan yani işsiz kalmaktansa, bu koşullarda çalışmayı kabul edenler bugün sömürülmektedir. 

Taşeronlaşma almış başını gitmektedir. Kamuda taşeron çalışan insanların sayısı 2002 yılında 10 bin civarında iken, bugün belediyelerde dahil edildiğinde 2 milyon 500 bine ulaşmıştır. Maliyetleri düşürmek, ucuz ve iş güvencesiz insan çalıştırmak anlamına gelen taşeronlaşma çalışma hayatını tehdit etmektedir.

AKP iktidarı döneminde tavan yapan taşeronlaşma insan sömürmenin diğer adıdır. İktidar yaptığı düzenlemelerle taşeronlaşmayı meşrulaştırmakta, devlet memurluğu kavramının yerine koymaya çalışmaktadır. Amaç çok açıktır: İş güvencesiz taşeron memur modeli çalışma hayatına yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Taşeronlaşma ne yazık ki eğitim hayatına da bulaştırılmıştır. Okullarımızda hizmetli personel sayısı çok yetersizdir. Bazı okullar ödenek yetersizliği dolayısıyla hizmetli personel bile çalıştıramazken, bazıları da temizlik hizmetini taşeron firmalardan almaktadır. Oysa hizmetli personel eğitim hizmetinin asıl unsurlarıdır ve bu personelin kesinlikle kadrolu olarak istihdam edilmesi çok önemlidir.
Görüldüğü üzere eğitimin tonlarca sorunu ve bu sorunları çözmekten uzak bir siyaset anlayışı bulunmaktadır. Eğitimine önem vermeyen, eğitimcisini siyasi ihtirasları uğruna bir kalemde harcayan, katılımcılık yerine, “benim dediğim olacak” anlayışını dikte ettiren, nitelikli eğitimi sağlamak yerine kendisi gibi düşünmeyenlere ayak kaydırma operasyonu yapanlar, bugün MEB’i batağa saplamıştır. Bizim amacımız üzüm yemektir. Hiçbir tavrımızı siyasi mülahazalarla ortaya koymuyoruz. Tek derdimiz eğitim çalışanlarının daha huzurlu ve eğitim hizmetinin verimli olmasıdır. Kim yaparsa yapsın doğruların hep destekçisi olacak; kimden gelirse gelsin yanlışların karşısına kaya gibi dikileceğiz.

Sendikamızın bu eylemi bir uyarı niteliğindedir. Bu ülkeyi yönetenler aklını başına almalıdır. Aksi taktirde bu eylemlerimiz bir son olmayacak, sürekli eylemlilik süreci başlatılacaktır. En kısa sürede taleplerimize cevap bekliyoruz, alacağımız cevap eylemlerimizi de şekillendirecektir. Biz sözümüzü söyledik, duyan duymayan kalmasın! 

Bizler dün görevimizin başındaydık bu gün GREVDEYİZ yarın gene görevimizin başında olacağız.” Dedi.


Akhisar Haber, Press Haber