Ramazanı geçirdik, bayramı bitirdik hamdolsun! Bayramın son günü “Babalar Günü”nü de kutladık.

Normale dönmeliyiz artık diye düşünüyorum. Ancak dönebilecek miyiz? Sanmıyorum. Malum ülkemiz bir hafta sonra çok önemli bir sınavdan geçecek. Yönetimimizi belirleyeceğiz. Bu konudaki çalışmalar son hızla hatta hızlanarak sürecek.

***

Neyse konumuz o değil! Anlatmak istediğim başka!

Makinanın başına oturunca biraz eski defterleri karıştırdım. Bakın bir yıl önce Ramazan Bayramı, Şeker ya da Şükür Bayramı için neler yazmışım.

“Bayramın tam ortasındayız. 

Sıcak bir Ramazanı daha tamamlayıp bayrama ulaştık. Mübarek olsun.

İkinci gününde olduğumuz için ziyaretlerimizin çoğu yerine getirildi sanırım. Artık çocuklarımızın isteği doğrultusunda hareket ediyoruz. Olanağı olanlar bayram için kurulan lunaparklara gidiyor. Eğleniyor.

Hakları tabii ki… Bayram onlar için...

Ancak, ülkemizin sıcak gündemi, bazı evlerde sevinci ve neşeyi engelliyor. 

O evlerde hüzün, acı ve çeresizlik hakim.

Şehit yakınları, haksız yere hapsedilenler, suçları olmadığı halde toplum dışına itilenler, iftiraya uğrayarak işsiz ve aşsız kalanlar, yok yere kaybedenler; bayram günlerinin ulvi havasını soluyamıyor, neşesini ve sevincini yaşayamıyorlar.

Tanrı bayram yüzü suyu hürmetine, evlerine ateş düşenleri hayıra çıkarsın…”

***

Bunları okuyunca ya da şapkamızı önümüze koyup düşününce bir yıldır değişen pek birşey olmadığını görüyoruz. Yukarıdaki cümleler, çok az sözcük değiştirerek yazılsa tıpkı günümüzü anlatıyor.

Ülkemiz avara kasnak gibi boşa dönüp yerinde saymıyor mu?

Dış açığımız büyümedi mi? Türkiye’nin borçları artmadı mı?

Tüm dostluklarımızı kaybedip yalnızlaşmadık mı? Uzak ya da yakın komşularımızla aramız bozulmadı mı?

Şehitlerimiz azaldı mı? Bırakın son bulmayı, terör büyümedi mi?

Ekonomimiz güllük gülüstanlık mı? Enflasyonu mu önledik? Daha çok esnafımız kepenk kapatmadı mı? İşsizlik artmadı mı?

Yolsulsuzluklar çoğalmadı mı? Hırsızlıklar artmadı mı?

Haksızlık adaletsizlik önlendi mi? Haksız yere toplum dışına itilenler yeniden kucaklandı mı?

En önemlisi sırtımızı dayayacağımız bir taş, ucundan tutabileceğimiz bir dal kaldı mı? Her konuda güvensizlik ortalıkta kol gezmiyor mu?

***

Maalesef yukarıdaki olumsuzlukları çoğaltmak mümkün, ancak azaltmak pek kolay değil! O nedenle yazımın başlığını “Neler oluyor?” diye koydum.

Tabiidir ki, yazdıklarımızın tersini düşünenler de algı operasyonları sonucu kötümser bir tablo oluşturulduğunu söyleyecekler de vardır, olacaktır.

Maksadım kavga etmek değil. Sadece basit bir soruyla doğruyu bulabilmek, gerçeğe yaklaşabilmek.

Yanıtı kendi kentimize bile verebiliriz!

Neler oluyor?

 

Bugünlük de bu kadar!
Sağlıcakla Kalın, Akhisar’sız Kalmayın!