Cuma sabahı erkenden bir çalımla kalktım yataktan. Bir gece önce başından sonuna hop oturup hop kalkarak izlediğim final maçını bir kez daha seyrettim. Atılan yenilen golleri, hangi futbolcunun ne yaptığını, teknik direktörlerin söylediklerini; internette dolaşarak bir kaç kez, yeniden ve yeniden izledim. Sabaha kadar uyumayan Akigoların görüntülerine bir kez daha göz attım.

O akıl almaz coşkunun, neşenin takımı sahiplenmenin, sınırsız hazzını beynimin içimde hissettim, o muhteşem sevinci, heyecanı kafamda bir kez daha dolaştırdım. Kendimi aidiyet duygusunun kollarına bıraktım, rahatladım. Bundan böyle herşeyi daha kolay başarabileceğim hissine kendimi teslim ettim...

Birşey mi kazandım? Hayır madden birşey kazanmadım, ama kendime güvenim arttı, moralim yükseklerde gezinmeyi sürdürdü. Ayrıca, TM Akhisarspor’un TRT Spikerinin söylediğine göre ufak bir ilçe futbol takımının- bu başarısı, -size de oldu mu bilmiyorum?- beni oldukça şımarttı.

***

Kim ne derse desin, Diyarbakır’da oynanan Ziraat Türkiye Kupası final maçında 80 milyonluk Fenerbahçeyi 3-2 mağlup eden Teleset Mobilya Akhisarspor, -futbolcusu,  antrenörü ve yöneticisine kadar- kendi marka değerini arttırdı.
Kim ne derse desin, bu galibiyet, –festivali programında yer aldığı için- 559. Çağlak Festivalinin  içine düştüğü ataleti değiştirdi. Ona değişik ve beklenmeyen bir canlılık verdi. Festival programından çıkarılan müzik ve eğlence kısımlarının yerine geçti.
Kim ne derse desin, bu yengi kentimizin marka değerine de büyük katkılarda bulundu…
Kim ne derse desin, bu sonuç, “ben bir Akhisarlıyım” demenin zevkini ve tadını çoğaltı...

***

Üç hafta önce bir kehanette bulunmuşum. Demişim ki; “ … TM Akhisarspor’un Fenerbahçeyi yeneceğinden eminim…”

Bu kadar kesin nasıl konuşmuşum, hangi karineyle neyi hesap ederek, neye dayanarak böyle bir cümle kurmuşum, bilmiyorum. Ancak şu an, kehanetimin doğru çıkmasına, kupanın Akhisar’a gelmesine, Akhisar’ın ve futbol kulübünün marka değerinin artmasına müthiş seviniyorum.

***

Geçen yıl yazmışım. “Çağlak” benim çocukluğumda, gençliğimde festival değildi… Kaçıncı yılının kutlandığından bile haberimiz yoktu… Akhisarlılar, Çağlak sabahı erken saatlerde hazırladıkları yiyeceklerle birlikte “Çağlak deresi” denilen mesire alanına gider ve akşama kadar piknik yapıp eğlenirdi.. Anımsadığım sadece büyüklerin “Değnek(yani cirit) oyunu” ve “Yağlı Pehlivan Güreşleri”…

2 yıl önce UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine alınan festivalde, Satranç, Briç turnuvaları, futbol karşılaşmaları, resim ve fotoğraf sergileri ile yemek yarışmaları geçmişin üzerine konulan artılar. Bu yıl Afrin harekatı -13 Mayıs 2014’de Soma’da meydana gelen kömür faciasını da unutmamak lazım- nedeniyle müzik ve eğlence kısımlarının çıkarılması ise geçici bir durum.

Yoksa, 478. yılına ulaşan “Uluslararası Manisa Mesir Şenlikleri” ve 658. yapılacak “Edirne Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali”nden hiç de geri kalır yanı yok “Çağlak Festivali”nin…

Ancak, yöneticilerimizin, coşkuyu ve hareketi çoğaltacak, ekonomiyi canlandıracak, yurt içinden ve dışından ziyaretleri arttıracak uygulamaları festival programına almaları şart. Yoksa kendimiz çalar kendimiz oynarız. Kendi yağımızda kavruluruz… Sesimizi kimse duymaz!

***

Özetlersek…
Bundan böyle, TM Akhisarspor’dan hep böyle başarılar bekleyeceğiz.
Bundan böyle, Çağlak festivalinin, perşembe akşamında olduğu kadar coşkulu, neşeli, şen, mutlu, umutlu ve kıvançlı geçmesini dileyeceğiz.

Bundan böyle, kentimizin daha modern, daha çağdaş, daha ileride, daha başarılı, daha pırıltılı, daha öz güvenli olmasını isteyeceğiz…

Bunu yapabilir miyiz diye sormayın. Kesinlikle her zaman olduğu gibi başaracağız!
Çünkü biz Akhisar’ız, Biz Akhisarlıyız!

***

Bugünlük de bu kadar!
Sağlıcakla Kalın, Akhisar’sız Kalmayın!