Günler karabasan…

Günler kâbus…

Günler sıkıntılı ve korkulu bir düş gibi…

Akhisar içinde bulunduğu karmakarışık, sıkıntılı ruh durumunu bir türlü üstünden atamıyor...

***

Önce deprem fırtınası başladı…

Aktif olan, Diri Akhisar Kırığı defalarca beşik gibi salladı bölgeyi.

Çocukluğumdaki gibi, gençliğimdeki gibi…

Kentimize adını veren Ak kaleyi yerle bir ettiği, Bazilikayı toprağa gömüp “Tepe Mezarı” haline getirdiği zamanlardaki gibi…

Hepimizi korkuttu.

İlkokulu bitirdiğim Misak-ı Milli İlköğretim Okulu da nasibini aldı bu sarsıntıdan.

Yorgun duvarları çatladı, kapısına kilit vuruldu.

Halbuki 50’li yıllarda Akhisarlılar depremden bahçesine sığınmıştı okulumun.

Zelzele, yol yapımlarında, temel kazılarında ortaya çıkan eski eserleri, kalıntıları, “asar”ı aklımıza getirdi.

Sanki dikkatli olmamızı söyledi.

Can kaybının olmaması en büyük teselli.

Doğayla başa çıkmak kolay değil.

Yapacağımız birşey yok.

Japonya gibi, depremle yaşamayı, can kaybı vermemeyi,

deprem bölgesinde yapılaşmanın sistemini öğreneceğiz.

***

Ardından doğal olmayan başka bir karabasan kucağına aldı kentimizi.

Zaman zaman gördüğü kötü bir düş yinelendi…

Neden olduğu, nasıl olduğu hâlâ mechul, hâlâ sır, hâlâ giz olan meş’um kırımı duydu Akhisar..

Kato dağındaki helikopter kâbusumuz oldu.

Bazılarının dediği gibi, 13 şehit 80 milyon yaralı…

13 vatan evladı, 13 yeri doldurulamaz Türk askeri, 13 kahraman şehit oldu.

13 haneye ateş düştü.

Akhisar da bu korkulu rüyadan nasibini aldı.

Hemşehrimiz Tekniker Başçavuş Fevzi Kıral askerliğin en şerefli rütbesine yükseldi, şahadet şerbetini içti.

Onu önce kalbimizin en mütena köşesine nakşettik.

Naaşını Akhisar Cem evinden alarak, Beyoba mahallesinde sonsuzluğa uğurladık.

***

Akhisar bu kâbusu bir kaç kez gördü.

Cumhuriyet tarihindeki Akhisarlı ilk şehid,  27 Kasım 1950’de, Kore’de Kunuri Muharebesinde kaybettiğimiz, Akhisarlı Muhabere Teğmen Tahir Ün…

Kentimizdeki “İstasyon” ya da “Hükümet” caddesine adını altın harflerle yazdıran kahraman.

Adının kentimizin ana ceddesine verilmesi sırasında yapılan muhteşem töreni anımsıyorum.

Tahir Ün, Cumhuriyet tarihinde “Muharebe” sınıfından şehit olan ilk ve tek subay..

Güney Kore'nin Pusan şehrindeki Türk Şehitliğinde sembolik bir mezarı var.

Çünkü naaşı ve künyesi hiçbir zaman bulunamadı.

Tahir Ün, dış düşmanla savaşırken şehit oldu.

Daha sonrakilerin ise çoğu terör kurbanı...

Tüm şehitlerimiz önünde, hürmetle, minnetle, şükranla eğiliyorum.

***

Bu kâbuslardan uyanamadan,  en kötüsünü görmeye başladık.

Zeytinliklerin sanayileşmeye açılmasına neden olacak tasarı Meclis Komisyonu’nda kabul edildi.

Mevcut kanunda, zeytinlikler net ifadelerle korunurken, tasarı ile getirilen “istisna” hükümlerle ranta kurban edilmesinin önü açıldı.

Kısacası “Zeytinliklerimiz, kıyılarımız ve meralar”ımız torbaya doldurulup muğlak; anlaşılması güç, anlaşılmaz, karışık, çapraşık, bir 'kamu yararı' kavramıyla valiklerde kurulacak komisyonların insafına bırakıldı.

6 kere oybirliği ile reddedilen bu karabasını, 7’nci kez görmeye başladık.

Tasarı bu haliyle yasalaşırsa, zeytinliklerde; sanayileşme, madencilik, tesisleşme ve yapılaşma faaliyetleri kolaylaşacak.

Madenciler, termik santralcılar, bu ülkeyi yağma etmeye gelmiş işgalciler, zil takıp oynayacak.

Aydın, Manisa, Muğla, İzmir ve Balıkesir’in kısacası Ege’nin altı oyulacak.

***

Akhisar 1950’li yıllarda da bu düşü görmüştü.

O yıllarda da tütün ekimi için Akhisar’daki zeytinler ve bağlar köklenmişti.

Yıllarca “taban” alanlardan elde edilen kalitesiz tütünler Tekel İdaresince alınıp yakılmıştı.

Sonra yanlıştan dönüldü ve uyandık..

Rekolte –biraz da ABD’nin baskısıyla- kontrol altına alındı. Tütün ekimleri kurak alanlara çekildi.

***

Kara zeytinimiz, karabasana dönüşmek üzere...

İlk iki düşe yapabileceğimiz pek bir şey yok… Ancak sonuncusundan uyanalım, silkinelim diyorum...

Çünkü başka Akhisar yok!

***

Sağlıcakla kalın, Akhisar’sız kalmayın..