Dünyanın tüm yükünü sırtlanmaktır kadın olmak.

           Kırsalda ;ayağında lastik pabucu, başında yemenisiyle hem tarlanın çiftine koşmaktır, hem kayın pederin çayının demini ayarlamak, bir yandan ekmekleri fırına atıp sarı kızın sütünü sağmaktır.  Derslerini bitirdikten sonra ateşi düşmeyen oğlanı sırtlanıp hekime yetiştirmektir.

          Şehirde ;sabah aydınlanmadan işe gidip gece karanlığında eve dönmektir. Bir kaşık çorbayı uyuklayarak karıştırıp, çocukların önlüklerini ütülemektir  kadın olmak. Faturalar az gelsin diye ışıksız gecelemektir. Bazen mesai çıkışı kocayı takip etmektir “acaba aldatıyor mu şüphesiyle”.

          Öbür tarafta ise zengin ailenin gelini olduğu için kimseye içini dökememek , kalabalığın içinde yapayalnız kaybolmaktır kadın olmak. En acısı da belki ; aldatan kocaya katlanmaktır. Gözünün içine baka baka , hiç utanmadan aldatan kocaya karşı söyleyebilecek tek bir  sözün olmamasıdır.

           Köydeki  Ayşe; eli mahkum tarlada çalışır, evin işlerini yetiştirir, çocuklara analık, kocasına karılık yapar.  Mahkumdur bu hayata, ne de olsa altı üstü bir kadındır. Saçı uzun ,aklı kısa bir kadın.  Kocası tarlayla ilgilenmese de ,  her akşam içip gelse de, Ayşe katlanmak zorundadır bu keşmekeşe . Daha fazlasına ne gücü yeter ne aklı.

           Aslı ; zar zor bulduğu sigortalı işle evini geçindirmektedir. Üç yıldır işsiz dolaşan kocası gününü kahvede okey oynayarak geçirdiği için bütün gün ustabaşının eziyetine katlanan Aslı evin zahmetini de üstlenir.

          Kayın validesi ile sürekli cemiyetlere katılan Gaye pudra  ile yüzünün morluklarını kapatmanın derdindedir. Akşam kocası  yine dövmüştür Gaye’yi,  aldatılmanın hesabını  sorduğu için. Dağa çıkıp haykırmak istese de Gaye, en pahalı kıyafetleriyle ortamlarda boy göstermelidir kocasının dizinin dibinde.

           Kadın olmak zordur her coğrafyada, her zamanda. Zamanla kadınlar çok yol kat etti. Ulusal hukuk sistemimizde ve uluslar arası antlaşmalarla kadının hakları düzenlendi . Kadına karşı pozitif ayrımcılık kanun koyucu tarafından benimsendi. Anayasamızın 10. Maddesine 2004 yılında; “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” Ek fıkrası, ardından  2010 yılında ise “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” hükmü eklenmiştir.  Böylece kadın hakları ve kadınlar lehine yapılmış olan ve planlanan düzenlemeler güvence altına alınmıştır.

          Hukuksal  düzenlemelerin  toplumca  kabul edilmesi ve geçerlilik kazanması zaman alıyor ancak bu zorlu yolda hedefe doğru ilerlendiği ise apaçık ortada. Eskiden Fadime Nine’ye kadın hakları  dendiğinde  “ Hadi gari kadının da hakkı mı olurmuş. Adam ne derse kadın onu bilir. Kocaya karşı gelinmez.” dese de bugün Ayşe haklarının farkında.  Hayatın yükü omuzlarını düşürse de Ayşe , kocasının tokadına baş kaldırabiliyor.  Çocukları için dur durak demeden çalışsa da kayınvalidesinin kölesi olmadığını biliyor. Aslı;  iş yerinde sırf kadın olduğu için az ücret aldığında bunun yasal olmadığını biliyor. Eve yorgun gittiğinde kocasına  bulaşıkları yıkatabiliyor.  Gaye ; her şeye para gözüyle bakan kocasının  değersiz bir eşyası olmadığının farkında.  İnsanlık onurunu zedeleyenin gayri meşru ilişki yaşayan kocası olduğunu biliyor ve boşanmak istediğinde aile şerefine zarar vermeyeceğini kabul etti . Sadece bir destek arıyor, tüm duymak istediği “ hadi Gaye sen yaparsın!!!” 

             Önceden komşusunun gece eve gelip karısını dövmesine sessiz kalan, onlarca bıçak darbesine mağruz kalan kadına “ eee kadın da kim bilir neler yaptı hak etti ki adam da bıçakladı.” diyen  mahalleli artık  mağdur kadına sahip çıkmasını biliyor. Toplumumuzda halen kadını ikinci sınıf gören, erkek hegomenyasının etkisinden kurtulabilmeyi başaramamış çok sayıda insan olsa da  kadını kadın olarak kabul edenler çoğunlukta. Ne yazık ki her gün yenisini duymaya alıştığımız kadın cinayetleri , toplum tarafından sıkı takip altında.  Özgecan Aslan, Şule Çet  ve daha niceleri  toplumsal farkındalığın oluşmasında büyük rol üstlendi. Gidenin geri gelmediği bir düzende biz geri kalanlara düşen  davamızın takipçisi olmaktır.  Kanun metninde yer alan düşünceyi hayatın içine sindirebilmektir. 

          Yeni Özgcanların, yeni Şulelerin olmaması için yeni düzenlemeler gerekiyor. Ceza kanunu başta olmak üzere hukuk metinlerimizin yeniden ele alınmasıyla başlayacak süreçte yargıya büyük iş düşüyor. Kadın erkek eşitliğini benimsemiş ve hayat tarzı edinmiş olan yargıçların varlığı , doğru kararların alınmasının şartı. 

           Köydeki Ayşe’nin , fabrikadaki Aslının , balodaki Gaye’nin birer kadın olarak hayatın eziyetlerine dur diyebilmeleri içinse topluma büyük iş düşüyor. Bizlerin çok ama çok büyük sorumlulukları var.   Yayladaki Ahmet Amca’nın, mahalle başında oturan Fadime Nine’nin, metropolde savrulan Okan Bey’in, bebekliğinden beri pembelerin içinde kaybolmuş olan  “ aaa erkek işini ben yapamam” diyen Ebru’nun   ; kadın ile erkeğin eşit olduğunu , birbirinden üstün olmadıklarını kabullenebilmeleri için daha çok çalışmamız gerekiyor. Bazen bir yargı kararını müvekkiline anlatan bir avukat olarak, bazen bir anne olarak, bazen  bir yayın organında konuşmacı yazar olarak ama her seferinde önce kadın olarak bizlerin  bu farkındalığı oluşturması, toplumu sürekli bilinçlendirmesi gerekiyor. Hakkımız olan yasal düzenlemeleri kanun koyucudan talep etmemiz  ve kazanılan haklarımızla yeni ufuklara yelken açmamız gerekiyor. Ne de olsa bizler kadınız ve kadın olmak zor. Zor olduğu kadar da gurur verici .

             Tüm engellere, tüm imkansızlıklara karşı , dünyanın  yükünü sırtlanmaya rağmen yükün altında ezilmeyip ,korkusuzca ve azimle dimdik ayakta durabilmektir kadın olmak.