Yazının başlığı bir reklam cümlesi değil. Bu cümle, 2. Dünya Savaşı sonrası halk sağlığından tarıma kadar geniş bir yelpazede kullanıma sokulan DDT adlı kimyasalın hayatımıza girmesiyle bozduğumuz dengelerin nasıl düzeleceği konusunda bilim çevrelerinin bulduğu çözüm. Adına o zamanlar “Yeşil Devrim” denilen hareket, kısa vadede sağladığı ürün artışı sebebiyle tüm dünyayı bir “salgın hastalık” gibi sardı. Çiftçi çok üretmek için zorlanıyor, geniş halk kitleleri ise mevsimi olsun olmasın sadece” tüketmeye” koşullandırılıyordu.

Bu yapay arz-talep ilişkisi, tarımsal kimyasalların kullanımını arttırdı. Evet, topraklar normal kapasitelerinin üzerinde ürün veriyordu ama normal olmayan ve ters giden bir şeyler vardı. Başta kanser olmak üzere birçok hastalıkta patlama yaşanmaya başlamıştı. Gerçi bu patlama, tedavi süreçlerini yöneten bir endüstriyi ortaya çıkararak kimi çevreleri zengin etmeye devam ediyordu ama geniş kitlelerin hastalıklardan “korunmasına” yardımı yoktu bu endüstrinin.
Kanser, bizi öldürüyordu!
 
1970’li yılların sonları geniş halk kitlelerinde endüstriyel tarımın çevre üzerindeki olumsuz etkileri konusundaki farkındalığın oluştuğu zaman dilimidir. Bu yıllarda, kimyasal
gübre ve tarım ilacı kalıntılarının  yer altı ve yer üstü sularına karışarak doğanın bütününü zehirlediği, dolayısı ile geri dönüşü çok zor olan yıkımlara neden olduğu gerçeği ile yüzleşildi. Artık bilim çevreleri, tek tip tarım uygulamaları ve kullanılan yapay gübre, tarım ilaçları gibi zehirlerle bozulan, giderek verimsizleşen toprakları geri döndürmenin yollarını arıyordu.
 
Doğal dengeye saygılı ve doğaya kendini yenileme fırsatı verecek yeni yaklaşımlar arama süreci
tarımsal üretimde “sürdürülebilir” veya “organik” terimleri ile ifade edilen yeni yaklaşımları ortaya çıkardı. Artık, 2. Dünya Savaşı sonrası DDT adlı zehiri hayatımıza sokan ülkeler, kendi senato ve meclislerinde, biyo-gübre veya biyo-pestisit adı verilen doğal güçlendirici ve tarım zararlıları ile mücadele araştırmaları için devlet bütçesinden para ayrılması kararı alıyordu.
 
MUCİZE HAYVAN SOLUCANIN MARİFETLERİ
 
İşte uzun yıllara yayılan bu uyanış, farkındalık ve araştırmalar sonucunda insanlık, eski dostu solucanı yeniden keşfetti. Doğal ve organik maddelerin bekletilmesiyle elde edilen ve adına “kompost” denilen ürünlerin toprağın geleceği için yegâne çıkış olduğu bir kez daha anlaşılmıştı ama kompostun oluşması için belli bir zaman geçmesi gerekiyordu. Oysa, eski dostumuz solucanların araya girmesiyle elde edilen (vermikompost) solucan gübresi hem diğer kompost türlerine oranla bitki besleme yönünden çok daha yüksek verimliliğe sahipti, hem de bitki hastalık etkenlerini baskılıyor, yabani ot oluşumunu engelliyordu.
 
Marifetli solucanların yararları bu kadar da değildi. Solucanlar giderek büyüyen kentsel atık ve artıkları işleyerek bize tertemiz bir ürün hediye ediyordu. Hayvan dışkısından çöplere kadar çevresel sorun yaratan atık ve artıklar, solucanların vücudundan geçtikten sonra kokusuz, çıplak elle rahatça dokunulabilen bir ürün haline geliyordu. Çünkü bu ürünün içinde, insan sağlığına zarar verebilecek hiçbir hastalık etmeni veya ağır metal gibi şeyler kalmıyordu.
 
BİTMEDİ…
 
Tüm dünyada artan nüfusu doyurabilmek kaygısıyla zorlanan tarım alanlarının hızla verimsizleşmesi, toprağın kendini gençleştirmesi ihtiyacını ortaya koymaktaydı. Geleneksel tarımdaki “nadas” uygulaması ortadan kalkıp, aynı alandan her yıl hatta yılda birkaç kez ürün alma baskısı yoğunlaşınca, toprak yorulmuş, ihtiyarlaştırmıştı.
Ve imdadımıza solucanlar yetişti.
Kontrollü ortamda elde edilen solucan gübresi, hem yorgun ve bitkiyi besleyemeyen toprakları gençleştirecek zengin mineral içeriğe sahipti, hem bitki köklerinin kolayca beslenebileceği formdaydı, hem de yapısı itibariyle nem tutma özelliğine sahip olduğu için özellikle su bakımından fakir bölgelerde işe yarıyordu. Üstelik solucanların, bulundukları ortamdaki toksik yani zehir etkisine sahip her şeyi kendi bünyelerine hapsedip, dışarı bırakmadıkları keşfedilmişti.
 
 
SOLUCAN GÜBRESİNİN EKONOMİ İÇİNDEKİ YERİ
 
Yukarıdaki başlığı açmak için şöyle bir formül oluşturmaya çalışalım:
 
YAPAY GÜBRE: para ile alınır + bitki hastalıklarını engellemez+ tarım ilaçları (para ile alınır ve toprağı, ürünü, börtü böceği, yer altı yer üstü sularını, arıları, balıkları zehirler, kanserleri arttırır)+ toprak verimsizleşir + ürün kalitesizleşir + verim düşer + çevre kirlenir = FAYDA ?
 
SOLUCAN GÜBRESİ :para ile alınır+ bitki zararlılarını ve hastalıklarını baskılar+ yabani ot oluşumunu engeller+ toprağın kendini yenilemesini sağlar + bitki kök oluşumunda diğer gübrelere oranla iki-üç kat etkili olduğu saptanmıştır+ meyve veriminde diğer gübrelere oranla %30-60 arası artış sağladığı gözlenmiştir + meyve kalitesinde artış sağlar (eski domateslerin tadı ve kokusu) + hayvan artıklarından gazete kağıtlarına, Pazar artıklarına varana kadar başımıza dert olan ve kirlilik yaratan her şeyi yiyebilir+ bizi hasta etmez, toprağımızı hasta etmez + tarla bitkilerinden ağaçlara, saksı bitkilerinden bostan bitkilerine kadar her bitkiye uygulanabilir + fazlası bitkiyi yakmaz+ = FAYDA
 
Şimdi bu bilançoya bakarak seçim bizim. Unutmamak gerek : “Aslında her tercih, bir vazgeçiştir”!
 
-----
Yararlanılan Kaynak : GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2007, 24 (2), 99-107
Vermikompost Ürünlerinin Eldesi ve Tarımsal Üretimde Kullanım Alternatifleri
Yurdagül Simsek-Ersahin