Akhisar Kaymakamı Kaan Peker, Hava Meydan ve Garnizon Komutanı Hava İstihkam Albay Mehmet Şahin, Belediye Başkanı Salih Hızlı, Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Fahri Tekin, Daire ve Kurum Amirleri, Siyasi Partiler, Oda Başkanları ve Derneklerin çelenkleri koymasıyla tören başladı.

Akhisar Çağlak Lisesi Beden Eğitimi Öğretmeni Hatice Dedeş'in tören komutanlığı, Türk Dili Edebiyatı Öğretmeni Elçin Günay'ın sunuculuğu yaptığı çelenk töreni, 2 dakikalık saygı duruşu ve Şeyhisa Anadolu Lisesi Müzik Öğretmeni Deniz Arıç, yönetimiyle İstiklal marşının okunmasından sonra göndere çekilen Bayraklar yarıya indirildikten sonra bandosu tarafından verilen Ti işaretiyle Saat 09.05'geçe sirenler 2 dakika çalındıktan sonra çelenk koyma töreni sona erdi. Protokol daha sonra Akhisar Belediyesi Fuaye Salonunda, Akhisar Garnizon Komutanlığı tarafından organize edilen Atatürk Resimleri sergisi açılışı yapıldı ve ziyaret edildi.

Akhisar Çağlak Lisesinin hazırladığı, Türk Dili Edebiyatı Öğretmeni Sunay Coğuplugil'in sunuculuğunu yaptığı ikinci Atatürk'ü Anma programı Akhisar Belediye Şehit Vecdi Şentürk Park içi (Sinema Salonu) Kültür Salonunda saat 10.00'da devam etti.

İki dakikalık Saygı duruşu ve Müzik Öğretmeni Turgut Yavuzer eşliğinde İstiklal Marşının okunmasından sonra Akhisar Çağlak Lisesi Tarih Öğretmeni Akile Velestin, günün anlam ve önemini anlatan konuşmayı yaptı. Akile Velestin;" Tarih boyunca, ünü dünyayı tutan kahramanlar yetiştirmiş olan Türk ulusu, yetiştirdiği en sor kahramanı, Ata’sını, devlet kurucusunu, kurtarıcısını 10 Kasım 1938 de yitirdi. Öderimiz, yo göstericimiz, düşünen beynimiz, ışığımız ve tehlike anında sığındığımız limanımızdı 0. Felaketler bizi esarete sürüklediği zaman, onun komutasına sığındık. Aç yoksul, korkutulmuş ve kimsesizdik. Elimizden tuttu, kaybettiğimiz güvenimizi yeniden kazandırdı. Kahraman ve esir yaşatılmayacak bir ulus olduğumuza inandırdı bizi. Aydınlık ve kararlı bakışları, en yılgınımızın bile içine işledi, on bile inandırdı. Başkalarının “olmayacak dua” dediğine, Türk’ün hür ve bağımsız olarak yaşayacağına, yurdunu ve bayrağını düşmana çiğnetmeyeceğini tüm dünyaya haykırdı. Kendimizi O’nun sayesinde öğrendik. Osmanlı değil, Türk olduğumuzu, Altaylardan kopup geldiğimizi, dilimizin güzel ve gelişmiş olduğunu. Kendimizden utanmamayı, istersek zengin ve güçlü ülkeler seviyesine çıkabileceğimizi, okullar açıp okuma yazma oranını yükselteceğimizi,fabrikalar tüttürüp; ele güne muhtaç olmayacağımızı, kadının da erkekle aynı haklara sahip olduğunu, eğitim görmesi gerektiğini hep O’ndan öğrendik... 0, ulusunun verdiği savaşlarda başkomutanı, uygarlık yolunda ise başöğretmeni oldu. Genç yaşta öleceğini biliyormuş gibi, tüm bu işleri çok kısa b!r sürede yaptı. Uzmanların “beş yıl içinde ancak olur” dediği Latin harflerini kullanma işini 0, üç aya sığdırdı. Çok çalıştı, çok didin di. Ulusunu, yüz yıl gerisinde kaldığı uygarlık seviyesine ulaştırmak için acele etmesi gerekiyordu. Kurmak istediği idare biçimini oturtmak, hayat anlayışını yerleştirmek ve onun görüşlerini benimseyip yaşatacak yeni nesillerin yetişmesi için zamana ihtiyacı vardı. Düşündüklerini bir ölçüde gerçekleştirdi, ama yine de çok erken-öldü... Türk ulusunu ve dünyayı yasa boğarak, bir yıldız gibi kayıp gitti... Ancak, ışığı hiç sönmedi. HaIa, Türk insanı karanlık günlerinde -gemilerin deniz fenerlerine bakarak yollarını bulması gibi- bu ışığa bakarak yollarını buluyor, ülkelerini yaşatmaya çalışıyor. Ölümüyle, yalnız Türk ulusunu değil, pek çok mazlum milleti de öksüz bıraktı. Afrika Hindistan’da, Cezayir’de sömürgeci Batılı devletlere karşı kurtuluş savaşı veren uluslar’, O’nun manevi ii derliğinde savaşıyor, onun ilkelerinden esinleniyorlardı. En kötü gününde, Türk ulusuna tarihin bir lütfu olarak gelen Atatürk, bugün başkent seçtiği Ankara’da ve ulusunun gönlünde sonsuz uykusu uyuyor. Umuda dönüştüren yanı, “Beden Atatürk’ü” kaybederken, “Düşünce Atatürk”e kavuşmadır. Saatler 9’u 5’ geçe insan ve insanlık sevgisiyle dolu, vatan sevgisiyle dolu koca bir yürek durdu. Ama saatler durmadı. Dünya dönüyordu. Gerçek olan ölümlülere yas tutmak değildir. Es olan yaşamak ve yaşatmaktır. Beden Atatürk’ü kaybettik, ama “Düşünce Atatürk”e kavuştuk. Şimdi onun değerini iyi bilelim. Bir gün Atatürk düşüncesini de kaybedersek, işte o zaman 10 Kasımlarda ağlamak zorunda kalırız. Gün, sadece 10 Kasımlarda değil, her gün O’na sahip çıkmanın, O’ndan ödün vermemenin günüdür. O’nun bir tek ilkesinden bile ödün veremeyiz. O’nun ilkeleri anlamlı bir bütündür. Sevgili öğrenciler!... Sizler geleceksiniz. Sizlerin geleceğine, bu ulusun geleceğine, demokratik, laik, çağdaş yaşantısına göz koyanlar olabilir. Atatürk, bu ülkenin ileriye, bilime, barışa dönük yüzü dür. Atatürkçü düşünceye sahip çıkmanız, kendi geleceğinize sahip çıkmanız demektir. Bildiğiniz gibi ulusları var eden ulusal ve kültürel değerleridir. Bunlar toplumun birlik ve beraberliğinden doğmuş, zamanla o toplumun vazgeçilmez unsurları olmuştur. Yine uluslar kendi içlerinden kurtarıcılar yetiştirmişler ve zamanla o kurtarıcılar; o ulusların birlik ve beraberliğinin vazgeçilmez sembolü olmuşlardır. İşte Atatürk, böylesi bir önderdir. Aklı başında olanlar, u ulusun çıkarlarını, bu ulusun çocuklarını ve onların geleceğini düşünenler, çok iyi bilirler ki o bize değil, biz O’na mecburuz. O’ndan vazgeçemeyiz. Atatürk, bizi birleştiren ortak düşüncedir. Değerlerini koruyamayan, kurtarıcılarını unutan toplumlar, köksüz ağaçlar gibi sonlarını beklerler. Geleceklerine yön veremez, gelecek onlara yön verir. Atatürk sadece dünü kurtarmamış, geleceği de kazanmıştır. Düşmanın yanı sıra, köhnemiş, eskimiş, ulusun kaderine ayak bağı olan her türlü çağdışı düşünce ve yöntemleri de yenmiştir “Ne mutlu Türküm diyene” çağrısıyla ülke içindeki bütün unsurları iç barışa, birlik ve beraberliğe yönlendirerek millet olmayı öğretmiştir. Geleceğini kazanan bilimsel yol ve yöntemleri göstererek çağı yakalamanın, hatta aşmanın çizgisine getirmiştir. Artık bu ülke, bilimin yolunda yürüyerek çok yol kat etmiş ve çağı yakalamanın, aşmanın hesabını yapar olmuştur. Bu yolda ulusumuzun, çağdaş ülkeler arasında yerini alacağına inancımız tamdır.
İşte sevgili öğrenciler, Bugün dünya üniversitelerinde Atatürk adına kürsülerin açılması, dünya gençliğine çağdaş önder olarak sunulması bundandır. Dünyanın büyük güçleri, silahsızlanmanın, dünya barışının yollarını arıyorlar. Bunu da dünyaya “Yurtta barış, cihanda barış” sözüyle O öğretmiştir. Dünya liderleri içerisinde gençliğe önem vermiş, en büyük eserini gençliğine emanet etmiş tek liderdir. Gençlik olarak böylesi bir öndere sahip olmanın onurunu duymalısınız. Öğreneceğiniz en ve en büyük ders O’dur. Ayrıklarınızı, bencilliklerinizi atıp el ele olun. O’nun izinde, bilimin ışığında çalışın. O’nun başlattığı sonsuz koşu sizden güç alsın. Kim ne derse desin, unutmayın ki Atatürkçülük, çalışmak ve insan olmak demektir. Yarışan dünya gençliği içinde yerinizi ancak böyle kazanabilirsiniz. Dünya ekonomi ve bilimde destanlar yaratacak kahramanlar arıyor" dedi.

Akhisar Hava Meydan ve Garnizon Komutanlığı Hava İstihkam Üsteğmen İlker Küçüksönmez, Atatürk'ün Asker kişiliğini anlattı. İlker Küçüksönmez ;" 20’nci yüzyılın askeri dehası ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin değişmez başkomutanı, büyük devlet adamı Ulu Önder Atatürk’ün ebediyete intikalinin 78’nci yılında O’nun Aziz hatırasını bir defa daha minnetle anmak için toplanmış bulunuyoruz. Bugün bana ayrılan süre içerisinde, Büyük Atamızın Asker yönünü arz edeceğim. Bu büyük insanın sadece bir yönünü belirtmek, niteliklerini birbirinden soyutlayarak incelemek oldukça güçtür. Çünkü onun Asker Kişiliğini devlet adamlığından, Ulusal devlet kuruculuğundan ve bunların hiçbiri de inkılapçılığın darı ayırmak mümkün değildir. Atatürk’ü daha iyi anlayabilmek için bazı tarihi gerçekleri hatırlatmakta yarar görüyorum. Tarih 19 Mayıs 1919, Dünya Savaşı sonunda yenilmiş, orduları dağıtılmış, tersanelerine girilmiş, ağır silahlarına, tüm haberleşme, ve iletişim araçlarına el konulmuş, başkenti dahil ülkesinin birçok bölgesi işgal edilmiş bir devlet; Yaşlısı, kadını, çocuğu ile 23 milyon olan imparatorluk nüfusundan, Osmanlının son on yılında Yemen ve Hicaz çöllerinde, Kanal boylarında, Balkanlarda, Çanakkale’de, Allahuekber dağlarında 7 milyona yakın Anadolu yiğidini kaybetmiş; dede, baba, oğul bir arada savaşacak kadar erkek nüfusunun bir neslini tamamen yitirmiş, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş, neredeyse savaşma azim ve iradesi kırılmış bir millet; Bir kısmı güçlü bir batı ülkesinin manda ve himayesini isteyen, bazıları yabancı hayranı ve milletten habersiz aydınlar zümresi, ülkeyi yönetmeye çalışan şaşkın ve yılgın bir yönetici kadro... Asırlardır Türk Yurdu olan Anadolu’yu birçok devlete bölerek parçalama hazırlığında olan işgal devletleri ve bundan daha vahimi; şahsi çıkarlarını işgalcilerle bütünleştirmiş içteki ihanet grupları. İşte milletin en zor gününde ortaya atılan “özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyerek, manda ve himayeyi reddeden, yalnızca Türk Ulusuna güvenerek Kurtuluş Savaşını başlatan bir asker Mustafa Kemal; Onun önderliğinde adını, kızı, yaşlısı, çocuğu ilkel silahlarla, yalnızca düşmana değil, içteki hainlere karşı da savaşmış, parolası “Ya İstiklal, Ya Ölüm!” olan dünyada eşi görülmemiş bir Kurtuluş Savaşı kazanılmıştır. 0, bütün bu mücadele içerisinde Çanakkale’de destanla yaratmış, Kafkas cephesinde Rus Ordularına karşı kahramanca savaşmış, Kurtuluş Savaşında milletini boğmaya çalışan düşmanlarını ezmiş, eşsiz bir Baş Komutandır. 0, Yunan Generali Trikopis esir alınarak çadırına getirildiğinde, samimiyetle elini sıkıp, “General, bazen en ustası da yenilir. Siz bir asker ve şerefli bir insan olarak elden geleni yaptınız. Sorumluluk talihten geliyor, üzüntüye kapılmayın” diyecek kadar ince, uygulu ve alçakgönüllü bir komutandır. 0, barışsever bir komutandır. “Harp, ulusal yaşam mücadelesinin bin bir yönteminden en son başvurulacak olanıdır. Bu da meşru ve haklı haliyle, kurtuluş ve bağımsızlık için yapılanıdır. Öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye harbe girebilirsiniz. Lakin milletin hayatı tehlikeye girmedikçe harp bir cinayettir” ve devam ediyor. “Mademki harp tümden ortadan kaldırılamıyor, öyleyse ulus, harp denilen mücadeleye hazırlanmalıdır ama barışı sürdürmek için de ulusça çaba gösterilmelidir”. Sözleri ne kadar barışsever olduğunu göstermektedir. Atatürk, ileriyi gören, tehlikeyi önceden kestiren bir komutandır. Orduya Sakarya nehri doğusuna çekilmesi için verdiği emirden sonra, daha da geriye çekilmesinin tehlikesini görerek; “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. 0 satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanı ile sulanmadıkça düşmana terk olunamaz”. Emri ile bugünkü harp sanatına yeni bir taktik anlayış getirmiştir. 0, “harp ve muharebenin yalnız iki ordunun değil, iki milletin bütün varlıklarıyla çarpışması” olduğunu söyleyerek, askeri stratejide “Top yekun harp” doktrinini ilk defa ortaya atmış ve uygulamıştır. 0, ileriyi gören, bugünkü uluslararası geçerli deyimi ile en doğru “stratejik öngörü”de bulunan bir komutandır. Zira; 1920’li yıllarda Almanya’nın Avrupa'yı işgal edebilecek bir gücü kısa sürede teşkil edebileceğini, 2nci Dünya Savaşının 1940-1945’lerde olabileceğin Fransa’nın kuvvetli bir ordu yaratma yeteneğinin kalmadığını, İtalya’da Mussolini’nin Sezar rolüne soyunmasının çok muhtemel olduğunu ancak İtalya’nın askeri bir güç yaratmaktan uzak olduğunu belirtmiştir. Ayrı stratejik öngörü yeteneği ile daha 1930’Iu yıllarda Sovyetler Birliğinin bir gün dağılacağını, Sovyetler Birliğinin yönetimi altındaki Türki Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan edeceklerini bilerek, buna karşı Türk Ulusunun hazırlıklı olması uyarısında bulunmuştur. Atatürk; komutan ve liderleri, “memleket tehlikeye girdiği anda yalnız ortaya çıkan şahıslar değil; tehlike anında ileri atılan, aldığı isabetli tedbirlerle ve giriştiği eylemlerle tehlikeyi önleyen, sonra kenara çekilmesini bilen bir vatan hizmetkarları” olarak tanımlamıştır. O’na göre “Komutan, Birliğin beyni ve itici kuvvetidir’ Nitekim bu düşünce iledir ki, muharebelerde O’nu-daima birliğin başında görüyoruz. 0, cesur bir komutandır. İstiklal harbi O’nun cesaret örnekleriyle doludur. Cesaretin önemini, “Muharebede yağan mermi yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenleri, ürkenlerden daha az ıslatır”, sözleriyle belirtmiştir. O’nun tüm mücadelesinde yegane güvendiği şey Türk ulusu olmuştur. O bu güveni Ekim 1919’da Amasya’da bir arkadaşına şu sözleriyle dile getiriyordu: “Bu milletten nasıl ayrılırsın, böyle perişan kıyafet içinde gördüğün insanlar yok mu; onlarda öyle yürek, öyle cevherler vardır ki, olmaz böylesi, Çanakkale’yi kurtaranlar bunlardır, Kafkasya’da, Galiçya’da, çöllerde aslanlar gibi çarpışanlar bunlar; mahrumiyetlere aldırmayan bunlardır”. İşte bu güven duygusudur ki Atatürk’e; Haydarpaşa garı merdivenlerinde işgal kuvvetleri filosunu görünce; “Geldikleri gibi gidecekler” sözünü söyletecektir. O’nun Türk ordusuna güveni sonsuzdur. 21 Eylül 1921’de orduya yayınladığı beyannamede; “Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin payı sendedir. Dünyanın hiçbir ordusunda, yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rastlanmamıştır. Kanaatin, inancın ve itaatinle hiçbir korkunun yıldıramadığı demir gibi pak kalbin ile nihayet düşmanı alt eden büyük gayretin için, minnet ve şükranlarımı söylemeyi, en aziz bir borç bilirim. Sizin gibi komutanları, subayları ve erleri olan bir millet için köle olmak mümkün değildir” diyerek bu inancını belirtmiştir. Konuşmama başlarken de belirttiğim gibi, Atatürk’ün kişilik, komutanlık ve önderlik niteliklerini birbirlerinden soyutlayarak anlatmak oldukça güçtür. O’nun dehasını Lloyd George, şu sözleriyle dünyaya ilan ediyor. “Arkadaşlar, asırlar pek nadir dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, 0 Büyük D asrımızda Türk Milleti yetiştirdi. M. Kemal’in dehasına karşı elden ne gelir ki.” Türkiye ve dünyadaki her nesil; O’nun, fikir ve düşünceleri ile yaptıklarının değerini zaman geçtikçe daha iyi anlayacak ve O’nu yeniden keşfedecektir. Çünkü 0, yaşam devam ettiği sürece büyük bir önder olarak kalacaktır. Hiçbir ulus, hiçbir evladına karşı, Türk ulusunun Atatürk ‘e borçlandığı derecede büyük bir minnet yükü altına girmemiştir. Bu duyguyu en iyi şekilde ifade eden, O’nun yakın silah arkadaşı İsmet İnönü’nün şu veciz sözüyle konuşmama son vermek istiyorum. “Devletimizin kurucusu ve milletimizin fedakar sadık hadimi, insanlık idealinin aşık ve mümtaz siması, eşsiz kahraman. Atatürk, vatan sana minnettardır.”. Bütün ömrünü hizmetine verdiğin Türk ulusu ile beraber, senin huzurunda saygı ile eğiliyoruz. Emin ol, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti ve onun kurulmasına esas teşkil eden meşalemiz İlke ve İnkılaplarını, tam bir uyanıklık içinde sonsuza dek yaşatacağız. Ruhun şad olsun Aziz Atam" dedi.

Akhisar Çağlak Lisesi 14 öğrencisi tarafından hazırlanan Atatürk Oratoryosu solunu dolduran izleyiciler tarafından ayakta alkışladılar. Atatürk'ün Edebiyata İntikalini 78. yıl dönümü için hazırlanmış program töreni sona erdi. Törenin sona ermesinden sonra protokol,10 Kasım programını hazırlayan Akhisar Çağlak Lisesi Müdürü Levent Gökkaya, Öğretmenler ve öğrencileri sahnede tebrik ettiler.
(KM-ED)