Evrim yasasına göre her canlı yaşadığı ortamda kendini oluşturuyor, yani varolan şartlara göre kendi “tür”ünü şekillendiriyor, öküze boynuz, kuşa kanat gerekli olduğu için böyleler. İhtiyaçlar doğrultusunda organlar meydana çıkıyor, ihtiyaç kalmayan organlar ise işlevini kaybedip yok oluyor. Bu soyaçekim sayesinde nesilden nesile aktarılmaya devam ediyor. Bu yasaya göre doğal şartlara en iyi uyum sağlayabilen ayakta kalacaktır, uyum sağlayamayan ve güçsüzleşen ise zamanla yok olmaya mahkûmdur. Bu yasaya birçok itirazda bulunabileceğimiz aşikar ancak bugün CHP’nin başına gelen aşağı yukarı budur.

CHP, 1923 yılında M. Kemal tarafından kurulduğunda belli bir amaca yönelik olarak devrim ve inkılâplarını gerçekleştirmiş, 1950’ye kadar da kendi borusunu istediği gibi öttürmüştü. Olgucu (pozitivizm), seçkinci (elitist ) ve ilerlemeci (progresivist) ve modernist bir zihniyete sahipti. Bütün halkı bu ilkeler doğrultusunda inşa ve ihya etmeye çalışmıştı. Bugün için ellerinde sadece elitizm kaldı diyebiliriz. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, yeni dünya düzeni gereği çok partili hayata geçmek zorunda bırakılmış olan yine kurucu zihniyetin partisi CHP’dir. Bugünde hala kendilerini 1923 zihniyetinin devamı olarak görmektedirler, zaten birkaç CHP’li bir araya gelince kendilerini “M.Kemal’in askerleriyiz !” demeleri bunun kanıtıdır. Ancak 1923’ün altından çok sular aktı. SSCB yıkıldı, AB kuruldu hatta 2008 krizi sonrası yeniden büyük değişimlerin arifesindeyiz. Dünya tekrar düzenlenecek kadar karışmış durumda.

O günkü şartlarda M. Kemal’in başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti kurucu zihniyetinin günümüz şartlarlarıyla beraber değişmesi, mutasyona uğraması gerekiyor. 90 yıl önceki zihniyet bu güne tekabül etmiyor. CHP’nin toplumsal karşılığı % 20’lerde geziniyor ki bunun Ak Parti karşıtlığı, laiklik vurgusu ve M. Kemal ikonu üzerinden kazanılmış bir yüzde olduğu göz önünde bulundurulmalıdır, yoksa CHP’nin söylemlerine kimse kulak asmıyor. Bu zihniyetle Muharrem İnce veya Emine Ülker Tarhan’ın gelmesi çokta bir fark yaratmayacaktır. CHP’de zihniyeti evrimleştirecek, günümüz Türkiyesine ve modern insanın ihtiyaçlarına cevap üretecek devrimci adımlar atmak gereklidir. Artık kimse laiklik elden gidiyor diye, şeriat gelecek diye korkmuyor, kimsenin umurunda değil bu söylemler, kendi adıma söyleyecek olursam otuz yıldır ne gelen var ne giden. Bu söylemi umursayan kıyı şeridi diye bir yer varsa bile bunun sebebinin laikliğin veya şeriatın gidip gelmesi olmadığını düşünüyorum. Kıyı şeridi denen bölge konformist bir bakış açısıyla, değişimin belirsizliği korkusuyla CHP’yi sahipleniyor olsa gerek. Var olan konforun bozulma ihtimali onları endişelendiriyor, seçim sürecinde yaşanılan “yeter ki Ak Parti kazanmasın” mantığı bunun sonucudur.

Zihniyet evrimini gerçekleştirmeyen CHP’nin daha çok seçim kaybedeceği belli. Sorun bu sürecin nasıl ve nereye doğru olacağı. Nasıl olacağı CHP’yi ilgilendiren bir durum, ama nereye olacağı birazda olsa belli. Sosyal adaleti gerçekleştirecek politikalar, dezavantajlı kesimleri gözeten, eğitim politikalarının niteliğini yükseltecek, sadece “kadına şiddet” değilde genel olarak şiddetin önlenmesini sağlayacak vs politikalar üretilmelidir, yani biraz değil bir hayli sola kaymalıdır. Aksi halde CHP’nin kıyı şeridin dışına çıkması çok mümkün görülmüyor. Selahattin Demirtaş gibi Kürt milliyetçiliği içinden gelmiş bir siyasetçi bile bu konuları kendine söylem edinince halka sempatik hatta oy verilebilir gelmekte. CHP’nin bu söylemi kendine düstur edinerek çok daha büyük bir kitleyi etkileyeceği kesindir. Siyasi yelpazenin bu söyleme çok ciddi şekilde ihtiyacı olmakla birlikte, AK Parti açısından da nitelikli bir itici güç olacağı, muhalefet edebilme yetisini arttıracağı kesindir.

Bu vesile ile 5-6 Eylül tarihlerinde yapılacak olan CHP olağanüstü kurultayının halkımız adına hayırlara vesile olmasını dilerim.