14 Aralık 2012 tarih ve 28497 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Resmi Gazetesinde yayınlanan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Koruyucu Aile Yönetmeliği'inde belirtilen şartlara sahip, duyarlı Vatandaşlarımızı, Evlat edinmeye DAVET EDİYORUM.

        Zamanın getirdikleri ile bilim ve ilim teknoloji buluşmasıyla, evlilik birliği kuran eşlerin, çocuk sahibi olmaları artık mümkün. Ne var ki bazen yaş, bazen de özel sağlık nedenlerinden dolayı, anne ve baba olma mutluluğunu yaşamayan Vatandaşlarımız vardır. Bunu belirtmekle başlamam belki bu mutluluktan yoksun olanları incitmek gibi algılansa da, aslında onlar için bir yeşil ışık.
        Var oluşumuzun temel gayesi, belirli bir yaştan sonra evlenmek ve aile kurmak, kurulan aileye yeni bireyler kazandırmak, her çiftin vazgeçilmez sonsuz mutluluğu yaşamasıdır. Allah bazen elimiz de olmayan nedenlerden dolayı, böylesi güzel mutluluğu yaşamamızı uzun zaman geriye bırakabiliyor. Müslüman olarak bir yerden sonra Kader'e iman ettiğimizden kabullenmek zorundayız bu durumları. Çoğu insan hayatına anlam katan, canlarından bir canın ailesine mutluluk getirmesi için hayatını gözden çıkarırken, istisnalar kaideyi bozmaz misali, bazen sorumsuz, vicdansız, insanlık onurundan yoksun, kalbinde Allah korkusu olmayan insanlarda çıkabiliyor. Ya günahlarının sırrı olan çocuklarından kurtulmak için, yada onların varlığıyla günahlarına devam edememenin endişesiyle ya bir Camii avlusuna yada bir kurum önüne terk ediyorlar masum yeni doğmuş minik çocuklarımızı. 
        Bazen de trafik kazaların da, yangınlarda, sel ve diğer tabii afetlerden ailesini kaybetmiş çocuklarım da bize emanet kalmaktadır. Çocuklarımızı diyorum, çünkü artık terk edildikleri, yalnız ve kimsesiz kaldıkları andan itibaren onlar bizim çocuklarımız, bizim evlatlarımız. Türk Milleti olarak bizim şefkatimize ve merhametimize emanettirler. Emaneti kurumak ve kollamak her İnsanın birinci vazifesidir..
        Hal böyle olunca, Devlet en mükemmel bir şekilde bu minik yavrularımızı hayata hazırlamaya çalışsa, gayret gösterse de, bir aile ortamında büyümenin ve ailenin kutsallığı, sevgi ve şefkatli ortamının yokluğu, elbette ki tamamlanması ve yerinin doldurulması imkansız bir gerçektir. İşte buradan sonra yazacaklarım, çocuk sahibi olamayan çiftlere müjdelerle dolu... Bilinen bir gerçek bu aslında müjde demek yanlış olur ama bilinenden bilgi sahibi olmakta gerekir.. Bende buna katkıda bulunmak istiyorum.. Çocuk esirgeme kurum da çalışan bir arkadaşımla sohbet sırasında bu konuya değindik ve bu konuyu yazmak istedim. Orada emanet yavrularımızla yaptığım konuşmalar da içim yandı.. Ne kadar içli, ne kadar candan, ne kadar merhametli, nasıl bir ruh halindeydiler cümleler ile ifadesi mümkün değil inanın..
        Gözleri denizin, gök yüzünün mavisinden daha mavi, daha pırıl pırıl renkli bir kız çocuğu, daha 6-7 yaşlarında.. Kuruma Bursa Gemlikten gönderilmiş. Adını gözlerinin mavisinden esinlenen Polis Memurları koymuş, IŞIL SU.. Gerçekten insan sırf o gözlere baksa, deryaları, denizleri, gök yüzünün mavi sonsuzluğunu izlemiş gibi mest oluyor. Ruhu dinleniyor insanın bu gözleri seyre daldığında.. O kurumun IŞIL'ı Bir konuşması var, büyümüşte küçülmüş derler ya hani, bu kızda ki yansıması işte bu deyişin.. Berrak bir Türkçe ve su gibi.. Sorduğum sorulara, önce düşünme, sonra cevap verme yöntemini tercih etmesi, kurumda görevli eğitimcilerinin bir başarısı, takdire şayan fedakarlığı olsa gerek.. 
        ''Işıl Su, büyüyünce ne olacaksın?.'' sorusuna karşılık önce duruyor, o masmavi gözlerini, aynı renkte ki gök yüzüne doğru çeviriyor, dudaklarını  ısırıp, kıvırıyor ve  başlıyor büyüdüğün de ne olacağını anlatmaya.
        ''Bir kere ben büyüyünce önce insan olacağım, şimdi de insanım ama, o zaman büyük bir insan olacağı, sonra okullar okuyup bitireceğim.. Okul da birisini görüp aşık olurum herhalde, sonra okulum bitince onunla evlenirim. Amma ona derim ki benim şartlarım var, sen onları kabul edersen seninle evlenirim. Yoksa ki seninle evlenmem derim, o da kabul ederse evlenirim onunla.. Evlendim ki kocam olacak ya artık hani benim, o zaman ben onu asla üzmem, asla ona küsmem, asla kırmam, asla incitmem, eğer ben onu incitir-sem, çocuklarımız olacak ya onlarda mutsuz olurlar.. Sonra hepimiz mutsuz oluruz, sonra da eşimle ayrılırız Allah korusun.. Ayrıldık mı ne olur işte onlar da benim gibi yurda verilirler... Haberlerde izliyoruz ya hep, ayrılanlar birbirine neler yapıyorlar.. Çok kötü şeyler.. İşte ben bunları yaşatmayan bir eş olurum.. Zaten okulları okumayı da, büyüyüp kocaman bir insan olmayı da eşimi ve çocuklarımı çok sevebilmek ve mutlu edebilmek için istiyorum.  Baksana benim halime, bu caddeden geçen çocukları görüyorum, anne-babasının ellerinden tutmuşlar, o kadar mutlular, o kadar güzeller ki o haldeyken.. Ben mi istedim burada olmayı.. Benim suçum mu burada olmak.. Beni dünyaya getirenler, terk edenler, benim bu halimi  hiç akıl edemediler mi.. Bende isterdim ki, anne-babamla yaşayayım, sokağımızda oynayayım, sevileyim, seveyim anne babamı.. Kardeşlerim olsun isterdim.. Onlara göz kulak olayım.. Derslerini yapayım. Onlarla sevinip, onlarla ağlayayım. Bayram sabahlarında yeni elbiselerim, yeni ayakkabılarım olsun istemiyorum ben burada olduktan sonra.. Benim babam annem olsun, onların yanın da hiç bir şeyim olmasın.. Bir kere baba- anne diyebileyim ve boyunlarına sarılayım. Anne -baba kokusuna kanayım daha ne isterim ki.. Bizim buradan kardeşlerimizi evlat olarak alan amcalar, teyzeler geldiğinde her seferinde benimi almaya geldiler, yoksa gelenler benim anne babam mıdır diye (Kalbini göstererek) aha şuram kuş gibi uçuyor sanki.. Ama sevindiğim gibi olmuyor sonunda ben yine buradayım.. Madem siz Gazetecisiniz bunları yazında belki annem- babam gelir beni bulur alırlar. O da olmazsa çocukları olmayan insanlar varsa okur onların kızı olurum beni evlatlık alırlar belki de.. Ben bunları istiyorum.. Burda olmak değil. Burda olmakta güzel ama, insanın anne-babasının yanında olması bir başka güzeldir herhalde..!!!'' ve devam ediyor konuşmalarına.. Saklamaya çalışsam da Işıl konuştukça göz yaşlarım damla damla saçlarına akıyordu.
        ışıl Su'ya sıkıca sarıldım, kendi öz kızıma sarılır gibi,  babalık hasreti ve özlemini bir anlık olsa bile dindirsin körpe gönlünde diye, öptüm, öptüm ve onu arkadaşlarının yanına gönderdim. Kurum görevlisi arkadaşımdan müsaade isteyip kendimi eve, hıçkıra, hıçkıra ağlamak için zor attım. Kaydettiğim o konuşmayı kaleme aldım, köşeme taşıyacaktım, endişelerim vardı, art niyetli insanların fırsat bilip o mavi gözleri hile ile alabilirler diye.. Nihayetinde böylesi durumları da yaşadık, yazdık zamanında. Ama artık bunu yapmak zorundayım.. Yazmalıyım, o masmavi gözlerde ki aile hasretinden dökülen yaşlar dinmeli.. Onun gibi olan yavrularımızın özlemleri dinmeli.. 
       Ey şefkati, merhametiyle cihana örnek Türk Milleti Işıl Su ve onun gibi masum yavrularımız sizi bekliyor.. Onların ana- baba, sizinde evlat özleminiz bitsin artık.
Kim ister iki insanın ihtirasları sonunda dünyaya gelmeyi ve kimsesizliğe terk edilmeyi, 
Söylenecek çok şey varda, Gönlümün Dili Olsa....