İnsanlığın yaradılışındaki hal zuhur ettiğinde insanlık ve evren için Allaha ibadet ve itaat Hz. Adem Aleyhisselam ile kainata müjdelendi. 

Hepimizin Hz. Ademin soyundan olduğumuz Hz. Ademin meleklerden üstün olduğu meleklerinde Hz. Ademe secde ettiği belirtilmektedir. İnsanı yüceleştiren ona sonsuz değeri sunan Allahın (C.C.) kulları olan biz Ademoğulları yüzyıllardır dünyada imtihandayız, yazılı sözlü mülakatın bize ne zaman ulaşacağını bilmiyoruz. Hepimiz o günü bekliyor dünya ile hasbihal etmeye devam ediyoruz. Ha bugün ha bugünden daha yakın onu bilmiyoruz.



Ademoğullarının kıtalar arası gruplara ayrılması nedeniyle bu evrenin bir sistematiği olduğu ortadadır. Bu gün Afrika da açlıkla mücadele eden insanlık Avrupa da zevk sefa içinde yaşarken Ortadoğu da bir kıyımın içinde. Toprak rezervleri güçlü ülkeler tarafından yağma edilen Afrikalı mazlum halk dünyanın nimetlerinden bir haberken; Diğeri de kuş sütü eksik sofralara oturmaktadır. Buradan anladığımız adaletin ve onurun insanın ve insanlığın kendi içindeki bir düğüm olduğu meselesidir. Kıtalar arası bu düğümün mutlaka insanlığın saadeti için çözülmesi mecburiyeti artık hasıl olmuştur.



Dünya Hz. Davut Aleyhisselam zamanında başlayan başkaldırışa; Hz. Muhammed (S.A.V.) ile nizam etmeye çalışsa da son peygamberimizin vefatı ardından dünyada huzursuzluk gün geçtikçe deccalın zevkine göre hizmet etmeye başlamıştır. Maddi ve manevi çözümsüzlükler insanlığın yaşam alanlarını kan gölüne çevirmiştir. 



Din savaşları Ademinoğullarını birbirine düşürmeye devam etmektedir. Dünyadaki fitne tohumları çavuşlar tarafından tekelleştirilmeye çalışılırken Yahudi diasporası tüm faaliyetlerin içinde görünmeye devam etmektedir. Amerika’ya yapılan Yahudi baskısı Yahudi finans kaynakları dünyanın çarkı olmak isterken; Ortodoks Yahudiliği yani Musevilik bu gün İsrail ile din devleti odaklı dünya gündemindedir. Yahudilerin Trabzon da oynadığı horunun ardından İstanbul da ki başka bir alanda kanla biten senaryoları yerini korumaktadır. Slavlara baktığımızda Tolstoy’un İslamiyete olan yakınlığını görürken Dostoyevski’nin de İslam ve Türk düşmanlığı yaparak Türkleri zalim barbar olarak tanımlamasına ve İslamiyeti de vahşet dini olarak nitelendirildiğini bilmekteyiz. Yunanistan da İslam dininin uygulanmasına dahi izin verilmezken Türkiye de bulunan kiliselerin parayla satın alınarak faaliyete geçirildiğini; Ortodoks kiliselerinin Türkiye’yi küçümser beyanatları yanında Bursa’dan başlayıp Mudanya ya kadar süren korsan ayinlerini karanlık dolabın içinde okumaktayız.



Ademoğlu dünyaya özgürlük getireceğiz diyerek Iraklı 4.000.000 civarında insanın ülkelerinden sürgün edilip 1.500.000 insanında katledip, sonucundan da en az 3 devlet çıkarılmasına göz yumarken; Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombalarla bir ırkın yok edilişine tanıklık yapılmıştır. Asılsız 1915 olaylarına utanç yasasına onay veren Ademoğlu sarkozy vazifelenerek, Fransa da yaşayan banliyö halkına “merak etmeyin yakında hepinizin kökünü kazıyacağız pislikler” diyebilmiştir. Ademinoğulları bir lokma ekmeğin derdindeyken.



Türk milletine yüzyıllardır akıl vermeye çalışan Ademoğlu Türkün yaradılışı itibariyle ödüllendirildiğini hala fark edemedi. Beş parmağı birbirine benzemeyen Ademoğlu dünyada Müslüman Ademinoğullarına uyguladığı insan kıyımları ardından çay, pasta partileriyle dünya gündemini belirleme düşüncesinde. Adeta İslamiyeti dünyadan kazımak için.



Türkiye’ye batıdan giremeyen PKK’nın kurucuları bu sefer doğudan vatanımızı parçalayarak, bölerek girmek istemeleri ise Ademin hala uslanmadığının bir kanıtıdır. Din adına ırk adına siyaset yapan devletler; Hz. Ademe verilen ONURA layık olmak adına dünyadaki görevlerini insanlık adına, tüm evren için en faydalı biçimde uygulamak zorundadır. 

SU.

20.02.2012 

- - - -