Geçen haftaki yazımda, “Doğan Grubu medya şirketlerinin, Demirören Grubu tarafından satın alınması”na değinmiştim.
 
Bu hafta da aynı konuyu sürdüreceğim. Çünkü bu alışveriş Türkiye’de medyanın “Amiral Gemisi” dahil, büyük bir bölümünün bir kişinin eline geçmesine, havuzun büyümesine sebep oldu.  Böylece, ülkemizde medyanın kuşatılması, zaptedilmesi ve tekelleşmesi, tek ses haline gelmesi büyük ölçüde tamamlandı.
 
Basın dünyası zaten rahat değildi, rahatsızlık tam anlamıyla tescillendi…

Neden ve nasıl mı?

Çünkü ülkemizde medya kuruluşları üzerindeki baskı -maddi, manevi, görünür, görünmez- iliklerimize kadar işledi.
Çünkü düşünce hürriyeti ve basın hürriyeti, elden gitti. Haber alma ve verme özgürlüğümüz zedelendi hatta hiç kalmadı.
Çünkü gazeteciler hakkında sürekli dava açıldığı için adliye ikinci adres haline geldi.
Çünkü ülkemizde 160 kadar basın mensubu tutuklu ya da hükümlü. Gözaltında olanların bazıları hakkında iddianame bile hazırlanmadı.

Çünkü korkmasak bile endişe duyuyoruz, yüksek sesle değil fısıltıyla konuşuyoruz.
Çünkü doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar.
Çünkü, son 10 yıl içinde neredeyse her üç gazeteciden biri işsiz kaldı.

Çünkü gazeteciler mesleklerini yapamıyor. Gazetecilik yapan meslektaşlarımız içinde de sendikaları üye olma oranı çok düşük. Avrupa’da en az yüzde 25 olan bu oran ülkemizde yaklaşık yüzde 6…
***
Daha önce de yazmıştım. Basın mensubu olarak içimi sızlatan yukarıdaki çünkülerden şikayetlenmiyeceğim. Ancak şunu yazmadan da geçemeyeceğim.
Ülkemizde eleştirel gazeteciliğe olanak tanınmadığı için de sektördeki kan kaybı sürüyor. 889’dan fazla gazetecinin basın kartı iptal edildi, Yayın yasakları, para cezaları, açılan davalar, gözaltılar, tutuklamalar, sansür, oto sansür, artık vakay-ı adiye yani günlük olaylar...
 
Basın mensuplarının kendilerine güvenleri sarsıldı. Bir çoğu içine kapandı. Korkaklaştı. Ne yazacaklarını, nasıl yazacaklarını bilemez hale geldiler. Suya sabuna dokunmadan “nasıl yazarım”ı araştırıp buldular. Gerçeklerden uzaklaştılar. Hakkı ve hakikati aramaz oldular… Yalakalaştılar…
 
Basın mesleği genişletilmiş haliyle medya algı operasyonlarının yönetildiği devasa bir üs haline geldi, getirildi.
***
Durum yukarıdaki gibi dillendirilirken, bu satış işin tuzu biberi oldu… Şimdilik pek birşey hissedilmiyor. Bence bu fırtınadan önceki durgunluk.
 
Peki neden böyle oluyor? Neden medya zapt-u rapt altına alınmak isteniyor? Neden büyük paralar harcanarak tek ses haline getirilmek isteniyor?       
                                               
Çünkü, Amerikalı girişimci Malcolm S. Forbes’in dediği gibi “Kağıda dokunan kalem, kibritten daha çok yangın çıkarır...
 
İşte birileri bundan korkuyor. Yangını söndürmek için uğraşacağına, kalemin kağıda dokunmasına engel olmaya çalışıyorlar…
 
Olur mu olmaz mı? Takdir sizin!
Bugünlük de bu kadar!
Sağlıcakla Kalın, Akhisar’sız Kalmayın!