Basın açıklamasını Emekli-Sen Akhisar şubesi Başkanı emekli öğretmen Mehmet Curaoğlu okudu. 

Mehmet Curaoğlu'nun okuduğu basın açıklamasının tam metni;

Yaşadığımız ülke Türkiye, 16 Nisan 2011 tarihinde yapılan ve bizce kabul edilmeyen, ancak YSK’nm son dakika darbesiyle kabul edildiği açıklansa da, tartışmaları uzun yıllar sürecek, Anayasa referandumu sonucu, resmi adı, Cumhurbaşkanı Hükümet sistemi, uygulaması ise tüm denetim mekanizmaları yok edilmiş, denetimsiz tek adam yönetimi, yen yönetim biçimi olarak anayasa güvencesine kavuşturulmuş oldu. Bu anayasa değişikliğinin, 2019 yılının Kasım ayında yapılacak olan seçimlerden itibaren, uygulanması beklenirken, iktidar bloğunu oluşturan AKP-MHP ittifakının, TBMM’ye baskın seçim kararı aldırmasıyla, 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan, Cumhurbaşkanı ve Milletvekili erken seçimleriyle 1,5 yıl erkene alındı ve uygulamasına başlandı. Yeni yönetim biçiminin garantiye alındığı, seçimlerin hemen ardından ise ülkemiz kendini büyük bir ekonomik krizin içinde buldu. Bu kriz; 1980’lerden itibaren, uygulanmasına başlanan, AKP iktidarı ile gemi azıya alan bir biçimde uygulanan; bilim dışı, anti sosyal, üretime dayanmayan, inşaat öncelikli, devletin görevini ihale açmakla sınırlayan, ihalelerin yandaş şirketlere verilmesine olanak sağlayan, yeni liberal ekonomik modelin, yol açtığı, derin yapısal krizdir. Yani iddia edildiği gibi, ABD ile yaşanan, Papaz gerginliğinin yol açtığı, gelir geçer bir kriz değildir. Zira bu kriz, yukarıda belirttiğimiz nedenlere dayanan ve bağıra bağıra gelen bir krizdir. Öyle olduğu içindir ki, iktidar bloğu, normal süresinin dolmasına 1,5 yıl gibi uzun bir süre varken, seçimleri öne çekmek suretiyle, iktidarını krizin olumsuz sonuçlarından korumayı tercih etti. Bir başka değişle, uzmanların kriz geliyor uyarılarını dikkate alıp, halkı krizin olumsuz sonuçlarından koruyacak tedbirler alması gereken iktidar, bunu yapmak yerine, seçimleri 1,5 yıl erkene alarak iktidarını garantiye almayı tercih etti ve seçimlerin hemen ardından, krizin ağır faturasını halka ödetmeye başladı.

Değerli Basın Emekçileri;

Türkiye emekçi halkının yaşamını günden güne çekilmez hale getiren krizin, ağırlaşarak sürdüğü bu günlerde, halkın iradesinin temsilcisi olan TBMM’nin devre dışı bırakılması ve ülkenin tek kişinin atadığı bakanlar tarafından yönetiliyor olması, toplumun parlamentoya güvenini sarsacak ve parlamentonun gereksizliği algısına yol açabilecek tehlikeli bir uygulamadır. Kuşkusuz, emekçi halkın bu krizin ağır sonuçlarından korunması, parlamenter demokrasinin eksiksiz işletilmesi ve bakanların halkın temsilcilerinden oluşan parlamentoya hesap vermeleri ile mümkündür. Ne yazık ki, yeni hükümet modelinde, TBMM’nin, tek tek bakanlar ile hükümetin tümünü denetlemesi ortadan kaldırılmış, meclis devre dışı bırakılmıştır. Açıkçası, seçimle gelmeyip, yeniden seçilme endişesi taşımayan, meclise hesap verme sorumlulukları da bulunmayan, bakanların yönettiği ülkede, ekonomik, idari ve siyasi kararların geniş halk yığınları lehinde olması beklenemez. Nitekim seçimlerden bu yana yaşadıklarımız, söylediklerimizi doğrulamaktadır. Elektrik, doğalgaz, su, ulaşım, akaryakıt aklınıza ne geliyorsa, iğneden ipliğe halkın yaşamını yakından ilgilendiren temel tüketim ürünlerinin fiyatları fahiş şekilde artıyor. Bu ürünlerin birçoğunun fiyatı bir sefer değil iki hatta üç sefer arttığı ve toplumun neye ne zaman zam geldiğini takıp edemez hale getirildiği günlerden geçiyoruz. Türk Lirası hızla değer kaybediyor. Dikkat edin, dolar artıyor demiyorum. Çünkü yaşanan, doların değerlenmesi değil, Türk Lirasının değer kaybetmesidir. Nitekim dolar, diğer ülkelerin para birimleri karşısında değer kazanmamış, aksine Türk Lirası, euro ve benzeri yabancı para birimleri karşısında değer kaybetmiştir. Durum bu olduğu halde, yıllardır uyguladıkları rant ekonomisi ile ülkeyi dışarıya borçlandırmış, üretimi değil tüketimi özendiren politikalarıyla, her şeyi dolar karşılığı ithal eder duruma getirmiş olanlar, krizi ABD’nin kendilerine karşı ekonomik savaş yürütmekle suçluyorlar. Bunun adına hedef saptırmak ve sorumluluktan kaçmak denir. Bir yandan elinizdeki ve yastık altındaki dolarları bozdurun, ABD’yi protesto edin, ABD mallarını boykot almayın naraları atılırken, diğer yandan ise gece yarısı devlet bankaları açılmakta ve milyonlarca dolar, piyasa değerinin yarı fiyatına yandaşlara satılmaktadır.

Değerli Basın Emekçileri;

Krizin hızla tırmanmaya devam ettiğini piyasa verilen de doğrulamaktadır. Nitekim TUIK, Ağustos ayı tüketici fiyatları artışını (TÜFE) aylık %2,3, yıllık ise %17,94 olarak açıkladı. Böylece Türkiye’nin tekrar yüksek enflasyonlu bir döneme girdiği açıkça ortaya çıkmış oldu.. Zira açıklanan yıllık artış oranı, son 15 yılın en yüksek TUFE artışıdır. Daha kötüsü yurtiçi üretici fiyatları artışının (UFE) yüzde 32,13 olarak gerçekleşmiş olmasıdır. UFE’deki yüksek oranlı artışın piyasa etkileri ortaya çıktıkça, TUFE artış oranları hızla artmaya devam edecektir. Öte yandan Elektriğe ve doğalgaza yapılan zamların, çarşı pazarda yol açacağı fiyat artışlarının, henüz istatistiklere yansımadığı da dikkate alınınca tüketici fiyatlarında, önümüzdeki aylarda önemli artışlar olacaktır. Enflasyondaki hızlı artış büyük çoğunluğu 4 kişilik bir ailenin sadece mutfak giderinin karşılığı olan açlık sınırı altında maaş alan, 12 milyon 300 bin emekli başta olmak üzere, toplumun emekçi kesimlerinin gelirlerinin reel olarak erimesine yol açacaktır.

Değerli Basın Emekçileri;

Ne yazık ki karşı karşıya olduğumuz tablo iç açıcı değildir. İç açıcı olmamasının en önemli nedeni, ise ülkeyi yönetenlerin, popülist yaklaşım içinde olmaları, hamaset yapmaları, dış düşmanların ülkemize karşı ekonomik savaş yürüttüklerini ileri sürmeleri ve dışarıyla kavga ediyormuş görüntüsü vererek, iç kamuoyunu maniple etmeleridir. Daha açıkçası ülkeyi yönetenler, yurttaşa doğruyu söylemiyorlar ve krize karşı gerekli tedbirleri almıyorlar. Önümüzün kış ve bu kış, ülke nüfusunun emekçi çoğunluğu için oldukça çetin geçecektir.
Dolayısıyla hamasete sığınmadan, gerçek parlamenter demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçirmek ve krizde hiçbir sorumluluğu bulunmayan emekçi halkı, krizin ağır sonuçlarından korumak, için, TBMM’yi devre dışı bırakan, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin, yoksul halla yok sayan ekonomi politikalarını yerine, halkın talep ve ihtiyaçlarına uygun ekonomik politikalar uygulamasını sağlayacak kanuni düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Bütün bu nedenlerle, krizin mağdur ettiği, kesimlerin başında gelen emeklilerin temsilcisi sendika olarak, TBMM’yi devre dışı bırakan, yeni yönetim modelini kabul etmiyor ve TBMM’yi duruma el koyarak, sorumluluk almaya çağırıyoruz.

Değerli Basın Emekçileri;

Sendika olarak, Parlamentoyu duruma el koymaya ve sorunlarımıza sahip çıkmaya çağırmak amacıyla, buğum Türkiye çapında bir imza kampanyası başlatıyoruz. Kampanyamız, 19 Ekim 2018 tarihine kadar, kent merkezinde kuracağımız stantlarda, mahallelerde, kahvelerde, parklarda yani emeklinin olduğu her yerde, imza toplayacağız. Toplanana imzalar, 25 Ekim 2018 tarihinde, Genel Merkezimiz tarafından, TBMM önünde yapılacak basın açıklamasından sonra, TBMM başkanlığına teslim edilecektir.

                                                   Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur.